YENİ NESİL PATOLAJİK KAYGILI ANNELER
Normal kaygının kişiyi tehlikelere karşı uyarma koruma ve
harekete geçirme özellikleri vardır. Aşırı kaygılı durumlarda ise bir kaygı
bozukluğundan söz etmek mümkündür… (dip not:1)
Sürekli kaygılı anneler! Bu uyarıya dikkat…
Kaygı, fiziksel belirtilerin de eşlik ettiği, normal dışı ve
nedensiz bir aşırı korku hali diye tanımlanabilir. Kaygı bozukluğu olan kişi
kendisini huzursuz hisseder ve kötü bir şey olacakmış endişesi taşır fakat bu
durumunu açıklayacak somut bir tehdit veya tehlike gösteremez. Anne olarak
sürekli çocuğunun hasta olacağını düşünüp önlem alma yoluna giden, yemek
yemediği zamanlarda histeri krizine giren, aman bir şey olabilir endişesini çok
yoğun hissederek evladının etrafından fır dönen ve çocuğa yaşam alanı
bırakmayan fakat en doğrusunu yaptığına da kendini inandıran anneler bu
kategoridedir.
Pekii, Bu Kaygı ne zaman patolojik bir durum olur?
Anksiyete/aşırı kaygı kişinin mesleki ve ailevi yaşantısını
etkilemeye başlar, kişilerarası ilişkilerinde bozulmalara neden olur, gün
içinde sık sık ortaya çıkar ve günün büyük bir kısmını kaplar, kişi bu
duygulanımı kontrol edemez ve başa çıkamaz hale gelirse patolojik olmuş
demektir.
Lütfen dönüp bir kendinize ve çevrenize bakın. Sayın bakalım kaç
tane patolojik kaygılı ebeveyn (özellikle de anne) ile karşılaşacaksınız.
Ben saydım. Çoook çıktı, devam etmedim bıraktım. Düşünün bakalım
sizin çocuğunuza yönelik yüksek endişeleriniz mesleki, sosyal ya da ailevi
yaşamınızı etkilemiyor mu? Akşam eşiniz eve geldiğinde rahat ve neşeli
olabiliyor, işinize gönül rahatlığı ile gidebiliyor musunuz?
( Bu semptomların yanında huzursuzluk, gerginlik, tedirginlik,
sıkıntı, daralma, çabuk yorulma, konsantrasyon zorluğu, kolay irkilme ve
tetikte olma da gözlemlenir. Anksiyete esnasında görülebilecek psikosomatik
reaksiyonlar ise; baş ağrısı, baş dönmesi, kulak çınlaması, ağız kuruluğu,
çarpıntı, nefes darlığı, muhtelif ağrılar ve gastrointestinal şikayetlerdir. )
Korkular ve kaygılar gündelik yaşamda sıklıkla gösterdiğimiz
tepkilerdir. Örneğin evimizde sessiz bir ortamda otururken birden çocuğumuzun
odasından gelen bir ağlama sesi duyduğumuzda irkilmemiz ve derhal oraya
yönelmemiz ya da bir iş görüşmesine giderken tedirginlik duymamız olağan
tepkilerdir elbette. Ancak durup durup uyuyan çocuğun odasını kontrol etme
isteği duymamız, sürekli nefesini dinlememiz, evladımızın gelişimini kontrol
altında tutmak için aşırı derecede titizlenmemiz ve diğer çocukların gelişimleri
ile kıyaslamamız, yemediğinde ve uyumadığında mayına basmış gibi tepki vermemiz
ve “o yemek yenecek” “o tabak bitecek” “aaa 2 saniye televizyon izledi eyvah”
diye kendimizi parçalamamız sizce de biraz aşırı değil mi?
Ben misafirliğe gittiği evde televizyon açıksa kapattıran anne
tanıyorum 2 yaşındaki oğlu televizyonla tanışmasın diye ve asla şeker tükettirmeyen,
es kaza olur da glikozlu bir şey
tüketirse kendini yiyip bitiren. (Sevgili güzel anne seni yargılamak için
yazmıyorum yanlış anlama sakın, okuduğunu biliyorum seni ve minik Güçlü’yü
çoook seviyorum), Oğlu o hafta balık yemedi diye kendini üzen ve strese giren
de bir komşum var (bu yazı sana ithafen Tuğbacım sen rahat olduğunda hepimiz rahat olacağız seni seviyorve minik Rüzgar'a bayılıyorum). Çocuk oldukça sağlıklı ve de
çok yakışıklı kendini üzme annesi J sen mutlu ve
rahat olduğunda o daha da sağlıklı ve huzurlu bir erkek olacak.
Kaygının çocuk yetiştirmede elbette faydası da var. Özellikle de
tedbirli olmak adına önemi kesinlikle yadsınamaz.
Minimum kaygı yaşayarak, sağlıklı nesiller yetiştirebilmek
dileğiyle.
Dipnot 1: aktuelpsikoloji.com
Pınar SEVİM
03.04.2015
Hiç yorum yok
Yorum Gönder