Çocuğumuzla Para Harcamadan Yapılabilecek Etkinlikler


27 Aralık 2016 Salı



Biz anneler ve eteklerimize yapışmış sürekli ilgi bekleyen bebeler...
Sürekli oyuncaklar alıyorsak, yeni yeni boyalarla renklendirmeye çalışıyorsak da hayallerini ve hayatlarını , aldığımız / okuduğumuz kitapların haddi hesabı kalmadıysa ama yine de çocuğunuz arayış içindeyse!

Hadi bakalım kolay gelsin... Pek çok şeyi tükettik ve bitti. Yeni oyuncaklar, boyama kitapları aldık ama arayış devam ediyor değil mi?

Ben sorunu da çözüm kaynağını da buldum arkadaşlar gözümüz aydın. Bizim sorunumuz günümüzün hastalığı olan tüketim sendromu! Elbette çocuklarımız da bundan nasibini alıyor fazlasıyla. Biz nasıl geçmişten günümüze pek çok şeyi tükettiysek çocuklar çok daha hızla tüketiyor alınan oyuncağın verdiği hazzı.  Bizim büyük anlamlar yükleyip, tomarla para saydığımız oyuncaklar yalnızca bir kaç saat dikkatini çekiyor çocuklarımızın çünkü çocuklar da tıpkı bizler için süregelen zamanın içinde devinim haline ve iletişim halinde kalmayı istiyorlar. Hayatı kavramaya başladıkları andan itibaren görerek, deneyimleyerek öğreniyor ve bundan büyük keyif alıyorlar. Oysa biz ne yapıyoruz? Hayatı deneyimlemeye çalışan çocuğumuza dayıyoruz dünyanın parasını saydığımız oyuncağı. Peki neden çocuk çabucak sıkılıyor oyuncaktan da bir karton kutu ile, bir elektrik prizi ile (!), mutfaktan yürüttüğü kap kacak ile saatlerce vakit geçirebiliyor sizce? Cevabı basit! Bizi görüyor, bizi modelliyor, hayatın içindeki bizim de muhatap olduğumuz şeyler dikkatini çekiyor. O halde biz de hayatın içinden aktivitelerimizi çocuklarımız için oyun haline getirebiliriz.

Haydi hayatın içinden çocuğunuzla yapabileceğimiz aktiviteleri sıralayalım:


  • Yemek yaparken birlikte hem eğlenip, hem de hayata dahil olarak yemek yapmayı çocuğumuz için oyun / şölen haline getirebiliriz. Birlikte yemeğin içine koyacağımız malzemeleri sıralayarak ayrıca çocuğumuzun meyve ve sebzeleri de tanımasını sağlamış oluruz. Diğer yandan kek çırpmak  gibi karıştırması basit karışımları çocuğumuza vererek hem sorumluluk bilinci oluşturabilir, hem motor kaslarını güçlendirebilir hem de anne çocuk bağımızı kuvvetlendirebiliriz.

  • Belki bahçemizdeki toprağa, eğer bahçe imkanımız yoksa temin edeceğimiz saksılara dikeceğimiz fideler ile hem doğa bilinci aşılayabilir hem de her geçen gün yok olan çevre bilincini kazandırabiliriz çocuklarımıza. Ayrıca sulama periyodunu bildirerek çocuğumuzun görev bilinci kazanmasına yardımcı olabiliriz.Eğer dikeceğimiz fidemiz yoksa nohut, fasulye ...vb bakliyat çimlendirmeye ne dersiniz?

  • Çimlendirme deyince aklıma geldi; haydi çocuklarımızla çim adamlar yapalım. Evdeki kaçmış çoraplarımızı da değerlendirmiş oluruz böylece hem de çocuklarınız emin olun çok keyif alacaktır sularken.

  • Peki; piknik yapmaya ne dersiniz. Evde sıkılan çocuğunuzun yemeğini, meyvesini alıp bir ağaç altında sohbet ede ede yemeğini yemesini izlemek keyifli olmaz mı? Peki yemek faslı sonrası minik oğlunuzla futbol, güzel kızınızla yakan top oynamaya ne dersiniz? Dilerseniz kızınızla futbol oynayın (Sudelina futbolu tercih ediyor)... Biliyoruz hepimiz elbette günlük hayattaki bu faaliyetleri de yapmıyoruz malesef. Başını gömdüğümüz sosyal medya batağından kaldırıp çocuğu ile açık havada (sıcak, soğuk demeden) oynayan annelere ne mutlu.

  • Birlikte bir enstrüman çalmayın deneyin. İlk günler epey zor olacak! Gürültü kirliliği dolayısı ile tepki bile çekebilirsiniz. Birlikte bir kursa gidebiliyorsanız ya da ders alabiliyorsanız ne mutlu ama imkanınız yoksa bir mızıka, flüt gibi ekonomik müzik aletlerine yönelebilirsiniz. Youtube gibi video kanallarını beraber takip ederek evde kendi orkestranızı kurabilirsiniz.

  • En azından günde 1-2 kez hayal kurma oyunu oynayın. Örneğin konu belirleyip hayal etmeye başlayın. Bir kaç dakika gözlerinizi kapatıp aynı konuda ayrı ayrı hayal kurun ve akabinde biriniz hayalini anlatmaya başlasın. Giriş ve gelişme bölümünden sonra hayalinizi çocuğunuzun tamamlamasına izin verin. Ve onun cümleleri bitince kendi yazdığınız sonu paylaşın.

  • Peki çamaşır makinasını çalıştırmak, çamaşırları asmak gibi konularda çocuğunuzdan hiç yardım talep ettiniz mi? Bence etmelisiniz, hem gönüllü olarak hemen yardıma koşuyor hem de çok eğleniyorlar. Bizim evde 2 tane çamaşırlık var bazen kim daha hızlı asacak yarışması bile düzenliyoruz. Ayrıca çamaşır sepetindeki açık renk, koyu renk ve beyaz çamaşırları da birlikte ayırdığımızı belirtmeliyim sanırım. Böylece açık renk/koyu renk kavramları da hemen gelişiyor.


  • Para harcamadan da tıpkı çocukluğumuzdaki gibi baloncuklar yapılabilir. Haydi bir tas, biraz deterjan ve bir miktar su ile baloncuk yapıp patlatın. Baloncukları sayarak ritmik sayı çalışması da yapmış olun birlikte. 

  • Ah o artık materyaller, ah o karton kutular... Ne büyük kurtarıcı bilseniz. Dün Sudelina İkea'da gördüğü karton kutuları oradaki görevliden izin alarak eve getirmişti. Bu gün bize süpriz olarak onları üstüste dizip içine kitaplarını yerleştirmiş, ben bile çok imrendim. Bir de kaplayıp süsledik mi harika bir kitaplığa sahip olacağız. Daha önceki entrylerden birinde tuvalet kağıdından yapılabilecek harika tasarımlar paylaşmıştım dileyen inceleyebilir. Ayrıca büyük kartonlardan harika evler tasarlayabilirsiniz.


  • Yaz gelsin de kumdan kaleler yapıp, gemiler yüzdürelim sahilde.

  • Parti yapmak için büyük bütçeler mi harcamak gerek? Ya da parti yapma için ille de özel gün mü olmalı? İçinizden geçen bir gün çocuğunuz ile çocuğunuzla birlikte bulacağınız bir tema partisi hazırlayın, hatta bu tema partilerini aylık olarak planlayın bence. Mesela bizim en son yaptığımız tema partisi geçen ay kışa merhaba partisiydi. Anne baba çocuk birlikte "kışın gelişini" kutladık. Kışa yakışır bozalarımız, patlamış mısırlarımız, pamuktan karlarımız ve kış temalı izlediğimiz animasyon, karlar düşer şarkısı eşliğinde fena gülüp eğlendik. Sudelina bize okulda öğrendiği "Kış Baba" şarkısını seslenirdi kikirdeyerek.

  • Doğayı keşfe çıkıp, gördüğünüz bitkileri inceleyin hatta dilerseniz bizim gibi yaprak toplayıp kurutup koleksiyon bile yapabilirsiniz.



  • Ellerinizin izini çıkarıp boyayıp ve sonra da keserek çocuğunuzun motor gelişimini arttırmasını için teşvik edebilir, siz de kendi el izinizi çıkararak örnek olabilirsiniz.

  • Benim gibi sesiniz kötü olsa bile çocuklar ebeveynleri ile şarkı söylemeye bayılır. Kendi çocukluk / ilk gençlik yıllarınıza dair şarkı sözlerini mırıldanın bakın nasıl dikkatlerini çekecek. Sudelina bu sayede Arkadaşım Eşşek, Aboneyim Abone, Onun Arabası Var ...vb pek çok şarkıyı öğrendi (çok gerekli değil elbette öğrenmesi ama o paylaşımlarda yaşadığı mutluluk, doyum öyle yansıyor ki gözlerine). İnanın anlatacağınız çocukluk hikayeleriniz, mırıldanacağınız çocukluk şarkıları ve en önemlisi de dile getireceğiniz duygularınızı dikkatle dinleyecek ve onlarda kendi hikaye ve duygularını sizlerle paylaşacaklar. Bir diğer alternatif ise birlikte kareoke yapın :)

  • Şimdilerde ısrarla öğretilmeyen bir şey öğretin çocuğunuza. Mesela bağcıklarını bağlamasını öğretin ona. Ya da kurdeladan fiyonk yapın birlikte...

  • Yatak oyunları çocukların vazgeçilmezlerindendir sanırım. Ben de çocukken çok severdim kızım da çok seviyor. yatağa uzanıp oynayın çocuğunuzla. Sarılın, sevginizi ifade edin ona.

  • Oyun hamurları el becerileri gelişimi / motor gelişimi açısından çok faydalı. Belki hamurunuzu beraber yoğurup gıda boyası ile renklendirerek tamamen size özel bir teknikle harika objeler tasarlayıp keyifli vakit geçirebilirsiniz.


Daha yapılabilecek hayatın içinden pek çok aktivite vardır elbet. Ben ilk etapta aklıma gelenleri sıralayarak örnek olmak istedim.
Aslında işin özü şudur güzel anne: Çocuğunu hayatına dahil et, çocuğunun hayatına dahil ol, duyguları bol bol yaşa ve yaşat, en önemlisi de çocuğunla paylaşım içinde ol. 

Burada sıraladığım basit maddeleri elbette ki biliyordun, ama uygulamıyordun. Çocuğunun eline telefonu veriyor, önüne oyuncağı dayıyor, çocuğu o kurstan alıp diğerine götürüyor, televizyonda sevdiği animasyon/çizgi filmi izlemesine müsade ediyor ama sen onunla o dünyaya dahil olmuyordun. Çocuğun da kısa sürede oynamakta  olduğu oyundan sıkılıp mızıklanmaya başlayınca, döngüdeki sıradaki eylemi (örneğin tablet vermek gibi) dayayıp kendi (sözde!) sosyal hayatına dönüyordun. Hepimiz yapıyoruz, yaptık. Hiçbirimiz mükemmel anneler değiliz elbette ama hayatı çocuğu ile paylaşan anneler olabiliriz her birimiz.

Biz kızımla bu anlamda 2017 için ayrıca planlamamızı yaptık, haaa bir de unutmadan "Mutlu Çocuk Ajandası" alarak oradaki etkinlikleri de ekledik planımıza, sizlere de şiddetle tavsiye ederiz.

Mutlu Çocuk Ajandası, Cenevre Fikir Sanat Yayınlarından çıktı. Uzman Sinem Demirel Balcı ve Bala Erfidan tarafından kaleme alınıp çizimleri yapılan ajanda eminim 2017 yılında çocuğunuzun hayatına dahil olabilmeniz adına güzel bir adım olacak. Not: Bu blog yazısını okuyarak yılbaşına kadar pinaryesiltay@gmail.com adresine mail atıp instagram hesabım: Okuyananne den beni takibe geçen 2 kişiye Mutlu Çocuk Ajandası benden hediye.

Pınar Yeşiltay SEVİM
Aralık 2016


Uyku Eğitimi


23 Aralık 2016 Cuma

Genel Yayın Yönetmenliğini yaptığım 
"EYVAH! ANNEM BİR PSİKOLOG" kitabımız Cenevre Fikir Sanat Yayıncılıktan çıktı. Uzman Psikolog Sinem Demirel Balcı tarafından itina ile kaleme alınan ve titizlikle hazırlanmış olan "EYVAH! ANNEM BİR PSİKOLOG" adlı eserden bir alıntı ile kitabımızın tanıtımını yapmak ve tüm annelere önermek isterim. Gerçekten kaliteli içeriği, uzman önerileri ve uzmanımızın kızının adına dile getirilmiş Defne'nin iç sesleri bölümleri ile gerçek bir yol haritası niteliği taşıyor eser.

Anne çocuk kategorisinde yazmak da yayına hazırlamak da yayıncılıkta oldukça emek ister, yazarım Sinem Demirel Balcı'ya emeğinden dolayı tüm anneler adına teşekkür ederim.

Bakın Uzman Psikolog Sinem Demirel Balcı "EYVAH! ANNEM BİR PSİKOLOG" da Uyku eğitimi konusunda neler anlatıyor bizlere;


UYKU EĞİTİMİ

İlk yıllar bebeğimiz psiko-sosyal gelişim basamaklarından güvene karşı, güvensizlik dönemindedir. Yani dünya güvenli bir yer mi, değil mi? anlamaya çalışır. Bu güvende istek ve ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığına, olduğu gibi kabul edilip sevilmesine, duygusal olarak karşılık verebilmemize, bunların da sürekli halde olmasına bağlıdır.  Birlikte uyumak bebeğin verdiği sinyallere karşılık verebilmemiz ve kendisini güvende hissedebilmesinin sürekliliği için önemlidir. Bebek böylelikle acıktığında, kolayca doyurulabilecek, ihtiyaç duyduğunda annenin sesini ve sıcaklığını hissedebilecektir. Tüm bunlar bebeğin anneye güvenli bir şekilde bağlanmasını kolaylaştıracak, stres tepkilerini azaltarak, bağışıklığını güçlendirecektir. Birlikte uyumaktan kasıt aynı yatak değildir. Annenin hemen yanı başında olan, kolayca ulaşabileceği bir beşik, bebeğin güvenliği (ezilme riski) açısından daha uygun olacaktır.

Uyku eğitimi konusunda farklı görüşler ve yöntemler vardır. Öncelikle tek bir doğrunun olmadığını belirtmek gerekir. Çünkü her aile yapısı ve bebek, ayrıca kurdukları iletişim biçimi farklıdır. Bebeğin bize verdiği ipuçlarını takip ederek neye ihtiyacı olduğunu anlayabilir, bunu kendi yaşantımıza nasıl uyarlayabileceğimizin yollarını deneyerek bulabiliriz.

Uyku eğitimi vereceğim diyealtı aylık bebeğin ağlayıp ağlayıp uykuya dalmasına göz yummak, ne yapsam da fiziksel yakınlık ve güven ihtiyacım karşılanmayacağı travması yaşamasına, bebeğin duyarsızlaşmasına neden olabilir. Bu anneyle ve ileriki yaşamında kuracağı bağlarla ilgili ciddi bir travmadır. Kaldı ki erken bebeklik döneminde bebeğin başka bir odada tek başına uyumasının kişilik gelişimini olumlu yönde etkilediğine dair bir kanıt da yoktur. Zaten vakti geldiğinde kazanabileceği becerileri zamanından önce kazandırmaya çalışmanın, deneyen bir anne olarak da uygun olmadığını düşünüyorum.

Yapmakta olduğunuz şey size kendinizi iyi hissettirmiyorsa bırakın, annelik içgüdülerinize güvenin.
Bebekler özellikle ilk aylarda sık uyanır. Anne sütünün düşük kalorili olması nedeniyle bebek sık acıkır ve uyanır. Bu da onu ani bebek ölümlerinden koruyan yaşamsal bir fonksiyondur.  O nedenle sabır güzel anne, bir daha böyle bir dönem olmayacak, bir daha bu aylarda, bu kadar küçük, bu kadar sana muhtaç, minik bir varlık olmayacak keyfini çıkar. Unutma bebeğin sana ne kadar güvenle bağlanırsa o oranda güvenle bağımsızlaşacak.Sevgili anne, biliyorum bu süreç bin yıl sürecek ve hiç bitmeyecek gibi geliyor. Ancak uykusunda mışıl mışıl uyuyacağı günler gelecek, hatta kendi kendine yürüyecek, yemek yiyecek, kendini çok daha kolay ifade edebilecek, oyunlar oynayacak, sana olan ihtiyacı giderek azalacak.

Bebeğinizin odasını ayırma yaşı konusunda annelerin kafası karışıyor. Ancakyavrunuzun ve sizin hazır oluş zamanı değişebilir. Bu tamamen sizin koşullarınıza, ilişki biçiminize ve onun ihtiyaçlarına bağlıdır.Dönem dönem denemeler yapıp gözlemleyebilirsiniz.Çünkü bir kez bağımsız uyumayı öğrendiğinde bundan geri dönmenizi, yeniden sil baştan ve çok daha zor bir şekilde uyku eğitimi vermenizi gerektirir. O nedenle annenin de kendisini hazır hissetmesi gerekir. Ancak birçok değişimin aynı zamana denk gelmemesine dikkat etmeliyiz. Hem emmeyi bırakmak, hem tuvalet eğitimi vermek, hem de bağımsız uykuya geçmek aynı zamanda olmamalıdır. Acele etmeyin, bebeğiniz büyüyor ve birçok beceriyi kazanıyor. Hepsinin bir anda olması daha birine bile adapte olmakta zorlanan bebeğiniz için kolay olmayacaktır.

Kendinizin ve bebeğinizin hazır olduğu zaman kademeli olarak odasını ayırabilirsiniz. Kendi yanınızda uyutup, sabah yeniden alabilir. Kendi kendine uyumaya geçişi kolaylaştırabilirsiniz.
Sonrasında odasında uyuyana kadar yanında durup derin uykuya daldıktan sonra ayrılabilir, ne zaman ihtiyaç duysa yeniden onun odasına giderek uyuyana kadar kalıp, odanıza geri dönebilirsiniz. 
İleri yaş dönemleri için de uyku önemli bir bağımsızlaşma göstergesidir.On yaşında hala anne ve babasıyla yatan çocuklar duyarsınız. İlk bebeklik dönemlerinde güvenli bağlanma yaşanamazsa güvenli bir şekilde ayrılma da yaşanamaz. Çoğu zaman da anne ya da baba kendi suçluluk duyguları yada duygusal ihtiyaçları nedeniyle çocuğun bağımsızlaşmasına izin vermezler. Yani birlikte yatmak işlerine gelir.Bu çocuğun hem kişilik gelişimini, bağımsızlaşabilme becerilerini, hem de cinsel gelişimini negatif bir biçimde etkiler. Bazen çocuklar korkulu bir rüya gördüklerinde anne babalarının yatağına gelirler. Böyle durumlarda biraz güç olsa da yatağınızdan kalkıp, çocukla birlikte kendi odasına giderek, o derin uykuya dalana kadar yanında olduğunuzu hissederek güvenle uykuya yeniden dalmasına yardımcı olabilirsiniz. Biliyorum siz de derin uykudayken bunu yapmak biraz zor görünüyor. Ancak çocuğunuzun her akşam yanınıza gelip uykunuzu bölmesini ve rahat bir uyku uyuyamamanızı önleyecektir.

Uyku ve beslenme ile ilgili ritüellerin oluşması, size ve dünyaya güveni açısından önemlidir. Ancak tüm bunları onun rehberliğinde yapmalıyız. Tıpkı vals yapar gibi, bir uyum içinde olmalı, o ritmi kurmaya başlamalıyız.


DEFNE'NİN İÇ SESİ "Şimdi böyle konuşmak kolay tabii. Tecrübe ettin bende, durup durup başka odada yatakta yatırma denemelerin oldu. Bir çığlık bir kıyamet, anlattım sonunda derdimi. Bu iş öyle kitaplarda yazıldığı gibi olmuyor. Şu teyzenin bebeği sekiz oldu mu kendi yatağında deliksiz uyuyormuş. Bak annecik başka bebekleri bilmem ama benim sana ihtiyacım var. Zaten seni az görmeye başladım bir gidiyorsun ta hava karardığında geliyorsun. Senle oynamaya, kollarında olmaya, kokuna, sesine daha çok ihtiyaç duyuyorum haliyle. Gece bir uyanıyorum bakıyorum yanımdasın. Tamam diyorum herşey yolunda. Nefes alışverişin, kokun, sıcaklığın, arada bir uzanıp okşaman, pışpışlaman beni rahatlatıyor.  Bana kalsa sen yatana kadar seninle olmak isterim. Bir gece kalktım baktım ne göreyim, beni uyutup uyutup babamla film izliyormuşsunuz. Buna az bozulmadım ama hadi senin de ihtiyaçların karşılansın diye ses etmedim."

Bana Hiç Seni Seviyorum Demedin


20 Aralık 2016 Salı

Geçtiğimiz ay düzenlenen "Yaşama Açılan Penceredir: Kitap" etkinliğinde Eton Yayıncılık sponsorluğunda hediye edilen yazarı Evrim Milaslı'nın imzalı olarak bizlere yolladığı biyogrofik romanı "Bana Hiç Seni Seviyorum Demedin"i okuyup bitirdim. Başlarda sıradan tipik bir Türk hikayesi okuyacağım diye düşünerek ön yargıyla hareket etsem de sayfalar ilerledikçe aslında yazarın tüm derinliği ile babasına olan bağlılığını, aile kavramına sahip çıkışını ilmek ilmek emek verişini okudum.
Kitabın birinci derece kahramanı ve aynı zamanda olayların ağzından anlatıldığı Merve'nin babasının 4. evre kanser olmasını öğrenmesini ile başlıyor hikaye. Her ne kadar doktorlar hazırlıklı olun dese de bir türlü yakıştıramıyorlar babasına ölümü. Her geçen gün hastalığı ilerleyerek yaşadığı ıstırabı artan babası aynı oranda da huysuz ve huzursuz biri haline geliyor. Bu süreçte babasının işlerini devralan Merve aynı zamanda kardeşi Can'a örnek olup aile birliğini korumaya çalışıyor. Arkadaşları ile olan diyaloglardan da özel hayatının da çok yolunda gitmediği anlaşılıyor.
Kitap ilerledikçe babasının hastalığı kötüleşiyor ve kaçınılmaz son bir gün kapılarını çalıyor. Babasının yokluğunu kabul etmekte zorlanan Merve, babasının hastalığı sürecinde hiç yanında olup destek vermeyen eski dostu Kemal'in kendisine gösterdiği özel ilgiden etkilenmeye başlıyor ve kitap mutlu son ile bitiyor.

Kitapta beni hayal kırıklığına uğratan şey; Kemal ile Merve'nin evleneceğinin çok çok öncelerden tahmin edilebiliyor olması oldu. Yalın bir konusu ve yalın bir dili vardı kitabın. Aynı zamanda sürükleyici olduğunu da itiraf etmeliyim ama sanki edebiyat adına bir şeyler eksik kalmış hissi uyandırdı bende. Belki senaryo olarak düşünerek okusaydım daha fazla tat alabilirdim ama roman deyince sanrım ben biraz daha yoğun bir edebiyat ve daha iç içe bir kurgu arıyorum okuduklarımda. Yine de keyifle okuyup bir gecede bitirdim.
Teşekkürler Evrim Milaslı,
Teşekkürler Eton Yayıncılık,
Teşekkürler Yaşama Açılan Penceredir Kitap
Pınar Yeşiltay Sevim

BENİ ÖDÜLLE CEZALANDIRMA


17 Aralık 2016 Cumartesi

BENİ ÖDÜLLE CEZALANDIRMA 

Mutlu ve başarılı çocuk yetiştirme rehberi Doğan Kitaptan çıktı. Pek çok annenin elinde görüyorum. Yakın zamanda ben de temin ettim ve okumaya başladım.

Çocuk yetiştirirken uyguladığımız pek çok doğru bildiğimiz yanlışı gözler önüne seriyor yazar Dr.Özgür Bolat. Kitap salt bir ebeveyn çocuk kategori kitabı gibi görünse de aslında hayatın her aşamasından örneklerle “ödül” ve “ceza” kavramlarını nasıl da yanlış kullandığımızı yalın bir dille aktarıyor okura.

Çocuklarımıza isteklerimizi yaptırmak ve onları kendimizce en doğru şekilde hayata hazırlamak için onlara bir takım yaptırımlarda bulunur, bu yaptırımları uygulayabilmek ve birazda çocuğumuzu motive edebilmek için “ödül” dediğimiz dışsal motivasyon unsurlarını sunarız onlara, ya da yapmadıkları zaman “ceza” dediğimiz mahrum bırakma uyaranları ile bizlerin istediğimiz kalıplara girmeleri yönünde zorlarız çocuklarımızı.

Çocuk da bizlerin yönlendirmeleri doğrultusunda hem “ödül” denen motivasyon unsuruna ulaşmak, hem “ceza” dediğimiz mahrum bırakma durumunu yaşamamak hem de biz anne ve babaların saygınlığını ve sevgisini kazanmak için talep ve isteklerimize boyun eğer. Peki ne zamana kadardır ödül ile yaptırımın geçerliliği? İşte Doktor Özgür Bolat kitabında bu konuyu derinlemesine ele alıp bilimsel deneylerle kanıtlanmış sonuçları paylaşmış bizimle. Ödül ve ceza ile çocuklarımızı maalesef çok kısa süre motive edebiliyoruz. Bir süre sonra ödüle doyan ve tatmin olan çocuk yapması gereken şeyleri de yapmamaya başlıyor ki bir anlamda ödül dediğimiz kavramla yaptırmak istediklerimizi tamamen red edebiliyor. Peki neden?

Bunun yanıtını da araştıran yazar, kitabında konuyu şöyle belirtmiş “Çocuğun ödülle yaptırılan işten soğuduğunu, hem söylediklerinde, hem davranışlarında, hem de beyin hareketlerinde görebiliriz. İnsanlara bir iş ya da bir davranış için ödül verilince ve daha sonra o ödül kaldırılınca kişinin o işten çok daha az keyif aldığını beyinde görebiliriz. Beyin keyif bölgesi ödül kalkınca, aktive olmaz. Yani kişi başta ödül sebebiyle keyif aldığı o işten artık keyif alamaz hale gelir.”

Hal böyle olmasına gerek rağmen günümüz eğitim sisteminde gerekse günümüz aile yapılarında “ödül” kavramının bolca kullanıldığını görmekteyiz. Ana okullarındaki sticker çıkartmalardan tutun da “yemek yersen parka gideriz” söylemlerine kadar pek çok aşamada çocuklarımıza bir şeyleri koşullarla ödül vaatleri ile yaptırmıyor muyuz? Peki ömür boyu motive edebilmek için çocuklarımıza ödüller mi dağıtacağız? Bir gün ödül verecek imkanımız olmadığında ne olacak? Ödüle alışan çocuğu artık ödül olmadan motive edebilecek miyiz sorularının cevaplarını çok net vermiş yazar kitabında.

Diğer yandan “ceza” kavramı ile “ödül” kavramının bire bir aynı olduğunu da şöyle belirtiyor yazar:
“Ödevini yaparsan bilgisayarla oynayabilirsin"
“Ödevini yapmazsan bilgisayarla oynayamazsın”
Sizce yukarıdaki iki cümle arasında fark var mı? Hayır yok elbette ancak biri ödül diğeri de ceza cümlecikleri. Demek ki ödül ile ceza yani şart koşma ve mahrum bırakma aslında birbiri ile oldukça ilintili kavramlar ve çocuk beyni de bunu algılayabilecek kadar gelişmiş bir düzenek. O zaman ödül verdiğimizi düşündüğümüzde aslında aksi durumda mahrum kalacağı için çocuğa ceza da vermiş olmuyor muyuz?

Çocuk gelişiminde oldukça işimize yarayacak bilgilerin yanı sıra günlük hayatımızda ve çalışma hayatımızda da işimize yarayacak bilgiler sunuyor bize “Beni Ödülle Cezalandırma”. Tüm ebeveynlerin okumasını yürekten tavsiye ediyorum.

 Pınar Yeşiltay SEVİM
@okuyananne
İzmir



              



Sağlam Karakterli Bireyler Yetiştirmek İçin Olmazsa Olmazlar


1 Aralık 2016 Perşembe


 "4 yaş civarı çocuklar artık anne ve babasının çift olduğunu, kendisinin bir birey olduğunu anlamaya başlar, bu nedenle çocuğun mutlaka ayrı yatıyor olması gerekir."


"Sağlam karakterli bir çocuk yetiştirmek için, önce sağlam karakterli ebeveynlere ihtiyaç vardır. Çocuğun ilk ilişkisi annesi, babası ve anne-baba arasındaki ilişkidir. "


Kafamızda deli sorular uçuşan biz anneler için Uzman Psikolog  Ayşegül Soysal ile söyleştik. Oldukça doyurucu bilgilerle biz annelere sakin olmamızı öneren uzmanımıza teşekkürü bir borç bilirim. 

Öncelikle sizi ve çalışma hayatınızı tanıyarak başlamak istiyorum. Biz anneler için uzman bilgisi büyük önem taşıyor uzmanlık alanlarınızdan ve kendinizden bahsedebilir misiniz? 


Merhabalar, öncelikle bu platformda özenle seçtiğiniz sorulara cevap vermekten çok mutluluk duyduğumu belirtmeliyim… Genelde sosyal medyadan bir çok benzer soru geliyor ancak hepsini tek tek yanıtlama fırsatım olamayabiliyor, o sebeple buradan toplu ulaşmak benim içinde çok önemli… 

Eğitim hayatımdan bahsedecek olursam; Özel Saint Benoit Fransız Lisesi’nde eğitim gördükten sonra, o dönemde çok ilgimi çekmiş olan psikoloji bölümü için Fransa’daki üniversitelere başvuru yapmaya başladım. Aynı zamanda üniversite sınavlarına da hazırlanıyordum, sınava 1-2 ay kala çok istediğim Montpellier şehrinde bulunan üniversiteden kabul edildiğimi öğrendim, aklıma o an gitmeyi koymuştum, ancak buradaki sınava da hazırlanmaya devam ettim, sonuç olarak Bilgi Üniversitesi Psikoloji bölümünü kazandım, elimde iki psikoloji bölümü kabulü ile bir karar vermem gerekti, hem de çok büyük bir karar! Hiç unutmuyorum, hemen annem ve babamı aradım, ben evdeydim onlar işteydi, "Kabulüm var, ama burada da psikolojiyi kazanmışım hem de iyi bir üniversitede ben ne yapsam?" diye sordum, ve yanıt tabii ki "Biz karışmayız sen hangisini daha çok istiyorsan onu yap." oldu. Bu durum beni çok şaşırtmıştı hem de bocalamıştım, bu kadar büyük bir karar alacaktım ve ailem sadece benim kararımı destekleyecekti! Çok zor bir karar alma süreci oldu benim için, çünkü sorumluluğunu üzerine atacağım kimse yoktu sonuçta :) Ancak düşündüm ki, bir daha böyle bir fırsatım olamayabilir, ailem destek, yabancı dilim var, vizyon ve hayat tecrübesi kazanmak için bundan daha bir büyük bir şans olamaz deyip Fransa’da okumaya karar verdim… Buraları özellikle detaylı anlatıyorum ki, ailemin tutumunun ileriki sorularınıza da cevap niteliğinde olacağını düşünüyorum… Orada üniversite eğitimimi tamamlarken, yaz tatilleri için geldiğim ülkemde, mutlaka her sene Cerrahpaşa Tıp Fakültesi gibi önemli yerlerde stajlarımı yaptım. Temelli dönüş yaptıktan sonra da burada Üsküdar Üniversitesi’nde yüksek lisansımı yaptım, o sırada bir Öğretim Görevlisi Hoca’mın asistanlığını yapmaya başlamıştım, ev nöropsikoloji alanına olan büyük hayranlığım ile ve Hoca’mın referansıyla Türkiye’nin en büyük tematik hastanesinden biri olan Np İstanbul Hastanesi’nde çalışmaya başladım. Bir süre yetişkinler ile çalıştıktan sonra, servisteki ergen hastalar ile iyi iletişim kurduğumu farkedip bana daha çok ergen hasta vermeye başladılar, böylece çocuk ve ergenler ile çalışmaya başladım… Tabii hastanede çalışırken bir yandan tez yazdım, bir yandan da bizim bölümün asla sonu gelmeyecek eğitimlerinden temel olanları tamamladım.  Bir süre daha aynı yerde çalıştıktan sonra, şuan da çalışmakta olduğum Madalyon Psikiyatri Merkezi’ne geçtim, şuanda da ergen ve çocuk danışanlar ile çalışmaktayım. 


İyi bir eğitim nitelikli bir kurumda çalışma hayatına sahipsiniz. İç motivasyonunuzu neye borçlusunuz? Çocuklara eğitim hayatında başarılı olabilmeleri için ailelere neler öneriyorsunuz uzman olarak ? 

İlk soruda da ailemin tutumunu az çok belli ettiğim gibi, benim eğitim öğretim hayatım boyunca bu tutumlar hep esas oldu… Şöyle ki, belki de beklendiğinin aksine ben hep orta düzeyde bir öğrenci oldum. İlgimi çekmeyen bir dersi sadece "geçecek" kadar çalışırdım, ortaokulda Bilfen Koleji’ndeydim sanırım iyi bir temel vermişlerdi, çünkü ben dershaneye gitmek istememiştim ama Özel Saint Benoit Fransız Lisesi’ni kazanmıştım. Fransız Lisesi benim için ciddi bir dönüm noktasıydı… Notların çok önemli olduğu bir okuldan, notların bir anlam ifade etmediği, önemli olanın ahlaki, insani değerler olduğu, kültürün, vizyonun ön planda tutulduğu bir sisteme geçmiştim ve bu tam da bana göreydi… Ben yine ortalama bir öğrenciydim, hiç bir zaman sınıf birincisi olmadım mesela, ama sonuncusu da olmazdım. Ama bir çok kitap okurdum, Fransız’ca öğrenmeyi severdim… 
Annem ve babamın tutumlarının başarımda çok çok önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Hiç bir zaman "not" odaklı olmadılar, bana çok nadiren kaç aldığımı sormuşlardır, önemli olanın kendimi geliştirmem olduğunu 60-70-80 almanın bir anlamı olmadığını söylerlerdi hep. Bu çok önemli, çünkü çocuğa  tek ilgilendiğiniz şeyin "sonuç" yani "not" olduğunu hissettirirseniz, kopya çekmek, öğrenmeden sadece not odaklı hareket etmek gibi davranışların da meşru olduğu alt mesajını vermiş olursunuz. Çocuk, anne ve babasını mutlu etmek için yüksek not almaya odalanacaktır, bir şey öğrenmeye değil.
Somut örnekler vermem gerekirse, hiçbir zaman aldığım nota çok büyük tezahuratlar yapmadılar, ama şiir yazdıysam, bir kitap anlattıysam bunu önemsediler. Bunları bilinçli olarak yaptıklarını düşünmüyorum, yapıları böyledir zaten ancak bilmeden de olsa doğru olan tutumun bu olduğunu düşünüyorum, ailelere de öneriyorum.


0-6 yaş psikolojisinin çok önemli olduğu vurgulanır her dem ve nedense ileri yaşlardaki pek çok problemde geriye dönük bilgi talep edilir. 0-6 yaş çocukluk döneminin önemi nedir? Bu dönemde nelere dikkat etmek gerekir? 

0-6 yaş dönemi çok önemlidir, aslında bizim toplumumuzda "o daha bebek ne anlarmış" düşüncesi çok yaygın, ancak bu biraz bilmemekle ilgili... Artık bu bilgi çağında, her yerden bir sürü bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken, ailelere bol bol okuma, araştırma yapmalarını öneriyorum. Gelelim bu dönemin önemine; 0-1 yaş arasında bebek anne bakımına muhtaçtır. Henüz kendine yetebilecek düzeyde fiziksel ve ruhsal olarak gelişmiş değildir. Bu yüzden çok çok önemli bir mevzu olan emzirme konusunda önerebileceğim en dikkat çekici şey, annenin bebeğinin ihtiyaçlarını çok iyi gözlemlemesidir. Bebeklerin yaklaşık 38 farklı ağlama stillerinin olduğunu ve bunların farklı ihtiyaçlara tekabul ettiğini biliyoruz, tabii ki bunların hepsini ayırt edebilmek, anında anlamak mümkün olmaz; ancak en azından temel ihtiyaçlarını anlayacak kadar bebeği iyi gözlemlemek, onun ihtiyacı olduğu anda annesinin (ona bakım verenin) orada olduğunu bilmesini sağlamak gerekir. Halen 3 saatte bir doyurma, bebeğin değil annenin karar vermesi gibi uygulamaları görüyorum ne yazık ki, ancak bu ileride bir çok sorunun yaşanmasına sebebiyet veriyor. Kendine kendine bırakma, ağlayarak uyumasını sağlama da ne yazık ki aynı şekilde telafisi olmayan durumlar yaratmaktadır ileride. Çünkü bebek henüz o boşluk duygusu ile tahammül edebilecek kadar gelişmemiştir. Yani ilk 1-2 sene bebek ağladığında, annenin orada olması lazım.
Ardından çocuğun 2 yaş civarı ile birlikte gelen, bireyselleşme denemeleri başlar. Kendi çatalını tutmak ister, karşı çıkmalar başlar. Burada çoğu anne etrafın kirlenmesi ile başa çıkamadığı için, veya ilk defa karşılaşmaya başladığı karşı gelmeler onu ürküttüğü için panik oluyor ve inatlaşıyorlar. Aslında çocuğun bireyselleşmesinin desteklenmesi, kendi başına halledebileceği şeylerin ona bırakılması ve istemediği şey de diretilmemesi gereklidir.
Hiç bir çocuk, insan aç kalmaz. Ben en çok bunu söylerim annelere, yani çocuk yemiyorsa zorlamayın bu zaten baştan mağlup olacağınız bir savaş, çünkü tıka basa zorla yedirseniz bile çocuk bu sefer kusar. Annelerin kendi kaygısı daha çok devrede oluyor bu süreçte, o konuda destek alabilirler...
4 yaş civarı çocuklar artık anne ve babasının çift olduğunu, kendisinin bir birey olduğunu anlamaya başlar, bu nedenle çocuğun mutlaka ayrı yatıyor olması gerekir.
Zaten emzirme, altını değiştirme, uykuya eşlik etme vs. Bunlar hep çocuğun ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir, ihtiyaç ortadan kalkmış ama annenin bu davranışları devam ediyorsa, bunlar ileride yaşanacak ayrışma, bireyselleşme, bağımlı olma sorunlarının zemini olma ihtimalini taşırlar.


Bir insan 7sinde neyse 70inde de odur derler. Karakterin yapı taşı olan ilk çocukluk yıllarında karakter oluşumu hakkında bilgi verebilir misiniz?

Erken dönem çocukluk yıllarında yani 0-6 yaşta bir karakter oluşumundan bahsedemeyiz, ancak o dönemde yaşantılanan,deneyimlenen tecrübeler tabii ki bu oluşumda temel oluşturmaya başlar. Zamanla yaş büyüdükçe, yine anne-babanın tutumları, etrafta deneyimledikleri, gördükleri, yaşadıkları, aldığı hasarlar,öğretiler ile karakter oluşumu başlar. Ancak tabii mizaç ve karakter farklı şeylerden, her çocuğun doğumdan itibaren bir mizacı oluyor aslında.


Peki sağlam karakterli bireyler yetiştirmek için olmazsa olmaz olarak nitelendirdiğiniz kriterler var mı? Varsa nelerdir? 

Sağlam karakterli bir çocuk yetiştirmek için, önce sağlam karakterli ebeveynlere ihtiyaç vardır. Çocuğun ilk ilişkisi annesi, babası ve anne-baba arasındaki ilişkidir. Mesela tutarsız davranan, bir gün çok ilgili bir gün çok ilgisiz olan, bir biri ile sürekli kavga eden, geçimsiz olan, çocuğu bu geçimsizliğin ortasında bırakan ebeveynler ile çocuğun sağlam karakterli olması pek mümkün değildir, çünkü çocuk bu durumlarla baş edebilmek için çeşitli mekanizmalar geliştirmek zorunda kalır. Çocuğun sınırlarına saygı duymakta bu ilginin olmazsa olmazıdır. Yani ilgi, çocuğu "boğmak" olmamalıdır.
O yüzden önce anne ve babanın şefkatli, sabırlı, sevgi dolu, ahlaklı, vicdanlı bireyler olması gerekir ki, çocukta bunları alsın.

Günümüz helikopter ebeveynleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce sağlıklı bir ebeveynlik tutumu mu?

En sık karşılaştığım durumlardan biri bu helikopter ebeveynlik! Başka başka nedenler ile başvurular oluyor, genelde çocukların hiç insiyatif alamaması, kendi sorumluluklarını almamaları, ödev yapmak istememeleri, hatta hiçbir şey yapmak istememeleri...

"Çocuğum giy demesem iç çamaşırını bile giymeyecek neredeyse inanır mısınız Psikolog Hanım?" diyen anne tanıdım... İnanırım aslında, neden giysin ki? Neden yorsun çocuk kafasını, ben size bir "kişisel asistan" tayin etsem, bu kişi yemeyip içmeyip sadece sizin yapmanız gereken işleri sizin yerinize yapıyor olsa siz yapar mıydınız? Sorumluluk almak ister miydiniz?
Çocuk ödevini yazmamış diye, anneler whatsapp grubundan haberleşiyorlar, çocuğun önüne hazır sayfası bile açılmış halde geliyor ödevi!
Benim ailelere en çok sınır getirdiğim konu bu, sevgili anne ve babalar lütfen yapmayın! Ya da ileride de çocuğunuzun yerine iş yerine gider çalışırsınız, projesini siz yetiştirirsiniz, eşiyle gideceği tatili bile siz ayarlarsınız...

Öfke kontrolü konusunda sıkıntı yaşayan ebeveynlere neler önerirsiniz? Her istediği yapılan çocuklar neden öfkelenir? 

Öfke kontrol sorunu olan bir çocuk var ise, benim ilk sorum "Ailede başka kim öfkelidir?" olur. Bir evde, karşılaşılan durumlar karşısında en çok öfke duygusu yansıtılıyorsa, sorunlar öfke ile aktarılıyorsa, en öfkeli, en bağıran kişi "güçlü" oluyorsa, ve çocuğa sık sık öfke yöneltiliyorsa (bağırma, cezalandırma, şiddet vb.) çocuk öfkeli olmayı öğrenir. Sorun çözme mekanizması olarak öfke yansıtır...

Eğer ev ortamında bunların hiçbiri gözlenmiyorsa o zamanda, başka durumlara bakılmalıdır mesela okul ortamına, öğretmenine, arkadaş ilişkilerine, son zamanlarda yaşanan çocuk için travmatik sayılacak bir olayın olup olmadığına bakmak gerekir.
Yani çocuk öfkesinin altında birçok sebep olabilir, bir uzmana başvurmakta fayda vardır.

Son olarak çocuğun yaşına göre sağlıklı gelişim gösterdiğini nasıl anlayabiliriz. Evde yapabileceğimiz ölçümler testler ya da yönelseler mevcut mu? biz Annelere gelişim takibi konusunda neler önerirsiniz.

Bir çocuğun en iyi gözlemcisi annesidir, ne olursa olsun bizler uzmanız ancak o çocukla bir annenin, babanın geçirdiği vakti geçiremeyiz... Gelişim evreleri hakkında okuma yapmalarını öneririm, ama illa 2 yaşına geldi şu olmalı şeklinde yaklaşılmamalı, her çocuk biriciktir ve her gelişim evresi her çocukta aynı yaşta başlamak zorunda değildir, yaklaşık olarak düşünmekte fayda vardır.

Bir terslik hissedildiğinde, gözlendiğinde mutlaka uzmana başvurulmasını, hatta bebek gelişim evrelerinin ve ilk dönem çocukluğun bir uzman ile beraber takip edilmesini öneririm.

Anne olmak, hamilelik süreci, doğum, doğum sonrası, beklentiler, sorumluluklar, etrafın yüklediği sorumluluklar ve bir yandan da "iyi anne" olmaya çalışmak çok çok zor gerçekten, bütün bu verdiğim öneriler bir yana dursun; annelere en büyük tavsiyem "Mükemmel anne" olmaya çalışmamaları olur! Mükemmel anneye gerek yok, "yeterince iyi anne" olmaları yeterli :)


Uzman Psikolog Ayşegül Soysal
Röportaj: PINAR Yeşiltay Sevim 
İzmir 
© Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı
Maira Gall
Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı - ©

Blog Tasarımı

Bu sitede yayınlanan yazılar ve resimlerin izinsiz kullanılması
5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına aykırıdır.