BİRİ BAĞIMLILIK MI DEDİ? ÇOCUĞA BAĞLILIK YA DA BAĞIMLILIK


6 Nisan 2015 Pazartesi


BİRİ BAĞIMLILIK MI DEDİ? ÇOCUĞA BAĞLILIK YA DA BAĞIMLILIK

Bağlılık ve bağımlılık arasında dağlar kadar farklar vardır. Bağlılık, kişinin hem kendisini hem de karşısındaki bağlı olduğu kişiyi mutlu ve huzurlu hissettiren, güven veren bir durumdur. Bağlılık bağı kurulan kişilerin özgüvenlerinin geliştiği ve sıcak bağların kurulduğu muhakkaktır.. Bağımlılık durumunda ise ciddi bir kaygı düzeyi ve kaybetme korkusu, yetememe hissi doğrultusunda öz güven eksikliğine söz konusudur.  Bağımlı kişilerin diğerleri ile kurdukları ilişkiler de sağlıklı değildir.

Tüm bebekler doğduklarında bakıma muhtaç ve çaresizdir. Ve bu bebeklerin hayata tutunmasını sağlayan kişiler de genelde annedir. Bebek doğduğu an itibari ile anneye bağımlıdır ve bu durum beşinci aya kadar devam eder. Ancak bu süreden sonra bebek güvenle bağladığı annesinden farklı odakları da keşfeder ve dışarıya yönelmeye başlar. İlerleyen aylada 88-9. Aylar gibi) yavaş yavaş anne kucağından uzaklaşarak çevreye odaklanmaya, yerde yuvarlanmaya ve hatta diğer insanlardan keyif almaya başlayacaktır. İşte bu süre fiziksel olarak ilk uzaklaşma sinyalleri, adımlarıdır. Kucaktan inme sürecidir bir anlamda ve bağımlılık zırhından kurtulma yolunda atılmıştır bu adım biraz da. İşte bu dönemden sonra artık annenin de bebeğine kendisinden sağlıklı şekilde ayrılması ve bağımsızlığını destekleyici nitelikte davranışlar sergilemesi gerekmektedir. Anneler, bebeklerinin fizyolojik ihtiyaçlarını nasıl önemseyip hemen sorunu gidermeye çalışıyorsa, psikolojik ihtiyaçlarını da bilmeli ve davranış tutumlarını ona göre şekillendirmelidirler.

 Bağımsızlık ilanının akabinde zaman zaman annelerin çocuğun bireyselleşme atağını görmezden geldiğini görüyoruz. Sevgili evladına çok düşkün cefakar anneler çok koruyucu ve bağımlı davranışlar sergileyerek bebeğin bağımlı olması yolunda ilk adımı atabiliyorlar.

Yapınan araştırmalara göre her 100 annenin 10’u çocuğuna bağımlı maalesef günümüzde. Aslında bu oranın da sürekti artması yeni nesil annelerin aşırı kaygılı olmaları ve evlatlarını korumak adına onlar için fazladan adım atmalarından kaynaklanıyor bir nebze de bence. Zaman zaman Sudelina adına benim de benzer girişimlerim olduğunu itiraf etmem gerek ancak parkta sokakta ve evde çok müdahaleci olmadan kendisi yapabileceği konularda destekleyici olmayı tercih etmeye çalışıyorum. Öyle zamanlar oluyor ki anne yüreğimi söküp atmayı düşünüyorum ve yardım istemediği zamanlarda müdahale ettiğimde de kendime çok kızıyorum.

İçinde bulunduğumuz günümüz kronik kaygılı modern annelik çağında ben kesinlikle bağımlılıktan uzak çocuk yetiştiriyorum demek elbette imkansız olsa da mümkün olduğunda kriterlere dikkat edersek en azından sağlıklı olma yolunda çocuklar yetiştireceğimiz aşikar.

Bu kriterler de işte şöyle sıralanıyor:

  •         “O yapamaz, ben onun yerine yaparım .” den vazgeçmek ilk yapılacak olan şey. Bu cümle bağımlı bir annenin en sık kullandığı cümledir demek yanlış olmaz. Bırakalım biz değil de kendisi yapsın. Bizim yapabildiğimizi kanıtlamaya ihtiyacımız yok ancak çocuğumuzun bunu görmeye ve kendisi yaptığının haklı gururunu yaşamaya ihtiyacı var. Bırakalım parkta kendisi tırmansın merdivenleri (tabii ki gerekli önlemleri almak ve güvenliğe dikkat etmek koşuluyla)
  •          “Ya başına bir şey gelirse?” Fazla koruyucu tavır, çocuğun ileride kendi başının çaresine bakamayacak hale gelmesine, yaşadığı zor bir olay karşısında aşırı korku, endişe ve çaresiz  hissetmesine sebep olacaktır. Neden başına bir şey gelsin ki! Biz büyüdük ve başımıza bir şey gelmedi sakin olun lütfen!
  •          “Kendime hiç vakit ayıramıyorum.” Unutmayın ki siz mutlu olmadığınız, kendi fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarınızı karşılamadığınız sürece karşıya olumlu geri dönüş yapamazsınız. Uçaklarda bile öncelikle annenin maskesini takması gerektiğini anımsatırım size. Çocuk oynayacak oyalanacak bir şeyleri siz yanında değilken de bulabilir ve keyifli vakit geçirebilir. Eğer ben olman hiç durmaz ki diyorsanız yine hata sizde demek ki alışması için gereken adımları atmamışsınız. Sudelina ben olmadan hiç durmayan, bana bağlılıkla-bağımlılık sınırında bir çocuktu. Şimdi dönüp baktığımda anlıyorum ki onun kendi kendine oyalanması için hiç fırsat vermeyen ve böyle alıştıran tamamen benmişim. Okula alışma sürecinin ne kadar sancılı olduğunu bloğuma yazmaya bile cesaret edemedim. Oul yöneticimizin Sudelina’nın sesi (ağlaması) ile çalışıyoruz demesi hala kulaklarımda. Ancak alışmak zorundaydı/alışmak zorundaydım. Neden mi? Kendime bırakın vakit ayırabilmeyi kişisel bakımımı bile yapamıyordum. Saçları 1000 wolt elektrik akımına kapılmış gibi gezen biri gördüyseniz geçmişte işte o tam da bendim. Ağlıyordum, mutsuzdum ve derinleşmeye bağlayan bir depresyona girdiğimin bilincindeydim. Peki ya Sudelina! O mutsuz annenin mutlu prensesi miydi? Tabi ki hayır elbette ki benden etkileniyor daha da huzursuz oluyordu. Sözün özü demen o ki hayata bir kere geliyoruz ve tek görevimiz anne olmak değil, ayrıca neden sadece anne olmak olsun ki birey olarak ayakta durmaya hakkımız yok mu? Bizim hatamız eskilerde görmediğimiz ilgiyi kendi çocuklarımıza aşırı göstermek sanırım.
 

Peki bizim gibi sınırdaki bağlılık-bağımlılık sınırı) annelerin çocukları nasıl bir davranışlar sergiliyor?

Bu çocuklar tıpkı Sudelina gibi öncelikle okul adaptasyonda zorlanıyorlar. Anneden uzak kalmak istemiyor ve anne sürekli yalnızca ona aitmiş gibi davranıyorlar. Okula  başladıkları dönemde evden ayrılacak, anneden uzak kalacak olmak onlarda yoğun anksiyeteye sebep oluyor. Anneleri ya da babaları olmadan her hangi bir sosyal ortamda bulunmak, sosyal faaliyete katılmak istemiyorlar ve sürekli ebeveynleri yanlarında dolaşsın istiyorlar.

Yine tıpkı Sudelina’da yaşadığımız ve hala zaman zaman yaşamakta olduğumuz gibi uyku zamanlarında sorunlar ortaya çıkıyor. Anneleri olmadan uyumak istemiyorlar ve anne yanlarında olsa da bırakabilir ihtimali ile uykuya dalmamakta ısrarcı oluyorlar.

Başka bir ciddi risk faktörü ise annesi olmadan hiçbir şey yapamayan, yapmak istemeyen çocuklar ileride kurduğu ilişkilerinde de kişilere bağımlı kalabilir ki bu da sosyal hayatlarında kendileri için hiç hoşlanmayacakları sonuçlar doğurabilir.

Haydi ilk adımı atın!

Çocuğunuzun psikolojik gelişim süreçlerini takip edin ve ona göre tutumuzu da değiştirin.

Çocuğunuz ve siz ayrı birer bireysiniz. Onun da sizin de kendinize özel zamanlara ihtiyacı var. Ona ve kendinize bu zamanı oluşturmak için fırsat verin.

Önce siz sonra çocuğunuz! Siz hem fiziksel hem de psikolojik olarak sağlıklı olmadan çocuğunuza sağlıklı yatırım yapamazsınız. Kendinize değer verin, kendinize vakit ayırın.

“Çocuklar düşe kalka büyür.” lafını hatırlayın. Tabi ki bırakın ne hali varsa görsün demiyorum ama sorunları ile başa çıkması için fırsat verin. Destekleyici olun ama üstlenmeyin!

Ona sorumluluklar verin, kendi sorumluklarını yerine getirmeyi öğretin. Sorumluluk almakta zorlanıyor ise ilk başlarda ödül yöntemini kullanabilirsiniz.

 Yol gösterin ama o yolu onun için yürümeyin. Bu defa çocuğunuz nasıl yürüyeceğini öğrenemez.

Pınar SEVİM
06.04.2015
Karşıyaka
 

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı
Maira Gall
Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı - ©

Blog Tasarımı

Bu sitede yayınlanan yazılar ve resimlerin izinsiz kullanılması
5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına aykırıdır.