AYLİNANNE ile ÇOCUKLARDA DUYGUSAL-SOSYAL GELİŞİM VE OYUN SEMİNERİ NOTLARIM
İnsan anne olunca illa ki bir noktada kendini yetersiz buluyor ve diğer
annelerin de aynı şeyi yaşayıp yaşamadığını merak ediyor. Çocuğunun
gelişiminden, sosyalleşmesine; psikolojisinden, fizyolojisine pek çok konuda
pek çok şey bilse de kendisi ile aynı şeyleri aynı dönemde yaşayan diğer
annelerle fikir alışverişinde bulunmak ve ortak noktada kesiştiklerini görmek
istiyor. Hele ki benim gibi ilk kez anne olanlar kafasında pek çok ACABA ile
dolaşıyor. Öncesi kocaman bir boşluk çünkü, sadece sonrası var. Deneyimin
olmaması değil salt sorun her ne kadar çevresinde pek çok çocuğun büyümesine
şahit olunmuş olsa hatta tüm ebeveynlik kitapları yalanıp yutulsa da
bizzat yaşanmış olmaması tetikliyor belki de bu duyguyu, ya da söz konusu
çocuğun kendimizden bir parça oluşu. Bazen çaresizlik, bazen keşfetmenin
heyecanını paylaşmak istiyoruz belki de diğer annelerle. Öğrenmek istiyoruz
Acabalarımızın, kafamızda uçuşan çaresizliklerimizin, önümüzdeki bilinmez
sürecin ne getireceğinin yanıtlarını. İşte tam da bu noktada son dönemde
popülerliği katlanmış eğitim ve seminer programları çıkıyor karşımıza. İyi ki
de çıkıyor. İyi ki de
AYLİNANNE gibi
GÜL ÇELİK gibi deneyimli ve
donanımlı beyinler aydınlatıyor bizleri. İyi ki de
JOU JOU OYUN VE AKTİVİTE
MERKEZİ gibi
MUZİPO gibi
İZMİRANNELERİ gibi kurumlar düzenliyor bu etkinlikleri
de biz kafasında tonlarca soru ile dolaşan anneler hem buluşup kaynaşma ve hem
de aynı süreçleri yaşayanın salt kendimiz olmadığımızı gözlemleme şansına sahip
oluyoruz. İyi ki bu seminerler var da teorisini kitaplarda okuduğumuz
bilgilerin pratiklerini bilenler, uygulayanlar,yaşayanlar tarafından
bilgilendiriliyoruz.
İşte 4Kasım2014 Salı akşamı Jou Jou Oyun&Aktivite Merkezinin ev
sahipliğinde düzenlenen
AYLİNANNE ile ÇOCUKLARDA DUYGUSAL-SOSYAL GELİŞİM VE
OYUN semineri de o çok keyifli, bol kaynaşmalı ama en önemlisi de çok çok
faydalı seminerlerden biriydi benim için. Öncesinde AylinAnnenin adını çok
duymuş ve yazılarını okumuş olmama rağmen kendisi ile tanışma fırsatım
olmamıştı. Gazete röportajları, köşe yazıları, instagram paylaşımları bile
yeterliydi aslında bu seminere katılmaya karar vermek için, hem de Jou Jou'dan
Bahar Hanım düzenliyorsa zaten niteliksiz olması mümkün değildi. Konuyu dahi
okumadan geliyorum beni yazın listeye dedim ve hakikaten salona ilk giren kişi
de bendim.
Aylinanne kimdir?
Aylinanneyi merak edenler zaten özgeçmişine elektronik ortamdan ulaşacaktır.
Benim bakış açımdan Aylinanne cıvıl cıvıl, çok sevimli, sempatik ve donanımlı
sıcacık bir anne. Yumuşacık konuşuyor, dinlerken yorulmuyorsunuz. Mümkün
olduğunca herkese söz hakkı veriyor, grubu tanıyor ve hitap ettiği kitlenin
özelliklerine göre semineri özelleştiriyor. Uzun yıllar özel eğitimde çalışmış,
şimdilerde M.E.B.na bağlı bir okulda rehberlik öğretmenliği yapan, aynı zamanda
blog, köşe yazısı, kitap projelerini yürüten dolu dolu bir eğitimci anne.
Dolu dolu ve interaktif geçen, Sponsor firmaların hediyeleri ve çekilişle
süslenmiş
AYLİNANNE ile ÇOCUKLARDA DUYGUSAL-SOSYAL GELİŞİM VE OYUN Seminerinde
konuşulanlar ve ajandama değenler…
·
Öncelikle belirtmeliyim ki sınırlı katılımcının
kabul edildiği seminer katılımcılarının hepsi çok hevesli ve eğitimli annelerdi.
Doktor, fizyoterapist, öğretmen, tasarımcı, avukat gibi saygın meslek grubu
mensubu ve hatta bir kısmı benim gibi çocuk doğurduktan sonra sadece anneliği
seçmiş farklı meslek grubundan sorgulayan anneler vardı. İzmir’in dört bir
yanından (Balçova, Bornova, Buca, Karşıyaka) Aylin anneyi dinlemek için
toplanmıştık. Seminerden satırbaşları…
·
·
Öncelikle
ANNELİK ve KAYGI konusuna değindi
Aylin Hanım. Hayatın hızla akıp geçtiği günümüzde teknoloji denen meret de alıp
başını gitmişken yaşanan bu değişim ve hızın elbette ki annelik modellerine de
yansıyacağını ve dolayısı ile bu hıza yetişememe ve teknolojiyi takip edememe
korkusunun da hepimizde gerginlik yaratarak kaygı oluşturduğunu ve yetersizlik
duygusunun anneleri esir aldığını vurguladı. Gerçekten hangimiz “Acaba çocuğum
için yeterli bir anne miyim?” diye sorgulamıyor ki kendini. Aslında azıcık
rahat olmayı başarabilsek biraz mükemmeliyetçi annelik rolünden sıyrılabilsek
ve uzaktan bakabilsek kendimize her şey daha kolay olurdu belki de. Neticede
amacımız yeni bir Einstein yetiştirmek değil ki, kendi adıma mutlu ve huzurlu
bir çocuk olmasının yeterli olduğunu düşünüyorum. Ancak küreselleşen rekabet
dünyasında IQ, EQ, SQ (Bilişsel Zeka, Duygusal Zeka, Sosyal Zeka)
kavramlarının öneminin de farkında olduğum
için daha zeki, daha yaratıcı, daha donanımlı ve farklı olmasının getireceği
avantajları da düşünmeden edemiyorum elbette. Çünkü artık kıran kırana bir
rekabet var dış dünyada.
·
Diğer yandan annelik modellerini irdelerken
kendi annelerimizi anımsattı bizlere Aylinanne. Hemen hemen pek çoğunun 1950’li
yıllarda dünyaya gelen ve ikinci dünya savaşını yaşamış anneler tarafından
yetiştirilen ebeveynlerimiz ile kendi kuşağımızı karşılaştırdık. “O yediğin
önünde yemediğin ardında daha ne ararsın be çocuk” günlerimizi, fırlatılan
terlikle mücadelemizi, sokakta oyun oynadığımız günlerimizi anımsadık. Yani
kendi çocukluğumuzu yeniden yaşadık bir anlamda Aylinanne ile. Bir de dönüp
kendi anneliğimize baktık. Bizler büyümüş topluma karışmış ve hayat mücadelemizi
kazanmıştık. Eh öyle çok da problemli gibi de görünmüyorduk. Oysa bizim sosyal,
psikolojik ihtiyaçlarımız havada asılı kalmıştı. Düşe kalka hayatı sokakta
deneyimleyerek öğrenmiştik. Yani aslında çok da korkacak, telaşlanacak, kaygılanacak
bir şey söz konusu değildi çocuğumuz adına ama biz anneler yetememe, yetişememe,
çocuğumuzun psikolojisini bozma korkumuzu hep içimizde taşıyorduk. Cünkü bizdeki çukurlar açık kalmıştı
dolmamıştı ya bizler kendi evlatlarımızda bu çukurları doldurmak muhteşem
ebeveynler olmak istiyorduk. Aynen böyle bu tümcelerin benzerleri ile anlattı
sevgili Aylinanne. Durum düşününce ne kadar haklı olduğunu anlatmaya gerek yok.
Azıcık oluruna bırakmakta ama ipleri de salmamakta fayda var sanırım.
·
Psikolojik açıklara çukurlara değinmişken
şimdiki doğan çocukların zaten pek çok travma ile doğduğunu anımsattı Aylin
Hanım. Daha doğmadan anne karnında karşılaşıyor stres ile ve doğum kanalına
bile girmeden sezeryanla açıyor gözlerini dünyaya bir kere diye. Anneler daha hamileyken
kaygılı, teknoloji almış başını gitmiş ve aslında dünyaya gelirken ya da
getirirken travma ile tanışıyor bebişler.
·
KAY-GI: Güven yoksa kaygı vardır. Anne-çocuk,
Baba-çocuk, Karı-Koca, Müşteri-Satıcı her ilişkinin bir noktasında kaygı
vardır. Suçlu yok KAYGI var. O nedenle güvenmeyi ve güven aşılamayı bilmek
zorundayız.
·
Kaygıyı aşma konusunda TWITTER’dan
#Terapidefteri’nin “HERŞEY OLABİLİRSİNİZ AMA ANNELİKTE SAKİN OLMALISINIZ” sözünü
anımsattı Aylin Anne ve eğitimin önerilerin ilki #terapidefteri’ni takip etmek
oldu.
·
Çocukların gelişim alanları başlıca 4’e
ayrılıyor.
Motor gelişim, Duygusal Gelişim, Sosyal Gelişim, Zihinsel Gelişim.
Zihinsel gelişimi PC, Tablet, IPad ile sağlıyoruz bir ölçüde, Sosyal Gelişime
Oyun Grupları, Kreşler ile destek oluyoruz. Peki ya Motor gelişim? İşte tam da
motor gelişim anlamında geri bir nesil bekliyor bizi. Masa başından, TV
başından kalkmayan, kaslarını hareket ettirmeyen bir nesil var karşımızda. Bu
bağlamda motor gelişimi destekleyici oyunlara teşvik edilmeli çocuk. (Not:
İleride oyun önerilerinden bahsetti aylinanne ve ben de sırası ile anlatacağım
ancak buraya çok uygun olduğunu düşündüğüm bir oyun öğretti bize. İpi bağlayın
iki sandalyeye ve mandalları ipe geçirmesini isteyin çocuğunuzdan. Biz bu gün
yapmaya çalıştık ve başlarda zorlanarak da olsa yapabildi Sudelina. Hem çok
keyif aldık birlikte faaliyet yapmaktan bol bol kıkırdadık hem de ekonomik yeni
bir oyun keşfetmiş olduk. Teşekkürler Aylinanne)
·
Çocuk çocuktan öğrenir… Yanındaki çocuk eş rol
model oluşturacağı için onun hareketlerini hemen öğrenir ve modeller dedi mümkün
olduğunca çocukların olduğu ortama girmemizi hatta özellikle farklı yaş grupları
ile bir araya getirip mümkünse akraba ziyaretleri yapmamızı önerdi.
·
Sosyalleşmenin şartı AİDİYET DUYGUSU imiş.
Öncelikle aidiyet duymasını sağlamak gerekiyormuş. Bu nedenle ilk sözcükler
işaret zamirleri oluyormuş.
·
12-24 ay Paralel oyun evresi ve çocuklar yan
yana farklı oyuncaklarla oynar.
·
Çocuk oyun oynarken, bir oyuncağa daldığında rahat
bırakın dedi Aylinanne, “Hadi yavrum sosyalleşelim” dememek çocuğu bölmemek
gerekiyormuş.
·
3 Yaş hayali arkadaş dönemiymiş ve bu çok
normalmiş.
·
Çocukla oynarken onu yönetmemek yönlendirmek
gerekiyormuş. Aylin Hanım bu noktada eline iki tane oyuncak bebek alarak
uygulamalı olarak anlattı. “Bu bebek ne desin, bu ona ne desin” gibi çocuğun hayal
dünyasını harekete geçirmemizi ve onun oyuna şekil vermesine izin vermemiz
gerektiğini vurguladı.
·
“Çocuk kendi kendi kendine oyuna dalmışsa
bölmeyin o bir şeyleri tamir ediyordur” kendi başına asla oynamak istemiyor
anne baba ile birlikte oynamak istiyor oyuna davet ediyorsa; akşam yemeği
öncesi ya da sonrası bir oyun saati belirleyerek çocuğun odasında birlikte
oynayarak alıştıra alıştıra odasının güvenli bir alan olduğunu kabul ettirmemiz
gerekiyormuş. Çocuk odasının ortak kullanıma dahil bir alan olup orada tıpkı
salon, mutfak gibi vakit geçirilebilecek bir yer olduğunu anlamalıymış. Böylece
kaygı ortadan kalkar ve çocuk oynamaya başlarmış.
·
Çocuğa alt mesaj olarak “annem babam için özel
bu toplum için sıradan biriyim” bilgisinin verilmesi gerekiyor. Onunda bu
toplum için herkes gibi çeşitli görevleri olduğu bilinci yerleştirilmeli. Yere göğe
sığdırılamayan çocuklar ileride tatminsiz olup, narsistik eğilimleri
olabiliyormuş.
·
Annelerin en büyük kaygısı: “Bana bağımlı bir
çocuk olmasın, sosyal çocuk olsun, zeki olsun, başarılı olsun, doğayı sevsin vb”
kaygısına değinen Aylinanne bu kadar beklenti içine girmenin sağlıklı
olmadığını sıradan insanlar olduğumuzu kabullenmemiz gerektiğini vurguladı. Diğer
yandan “annem babam için özel bu toplum için sıradan biriyim” mesajını
unutmamız gerektiğini belirtti.
·
“Tutarlı olun, bir gün prensim/prensesim deyin
ardından git çabuk odana diye bağırmayın.”
·
“Çocuğa sıraya girmeyi, teşekkür etmeyi, kibar
olmayı öğretin” toplum içinde sıradan bir birey olarak yapması gerekenleri
öğrensin.
·
Çocuğumuza birisi vurduğunda tepki olarak “sen
de ona vur” demeyeceğiz, öyle bir durumda “bana zarar veremezsin” demesini ve hemen oradan uzaklaşmasını öğreteceğiz.
·
İlk 18 güvenli bağlanma dönemidir ve ne
yaparsanız yapın yanınızdan ayrılmayacaktır. Anne karnında geçen sürenin iki
katı olan sürede çocuk dünyaya adapte olmaya çalışır ve peşinizden ayrılmaz,
ayrılmak istemez ve ağlar.
NESNE TAKİBİ adını verilen bu durumda çocuk sizi
göremeyince paniğe kapılır ve
ağlamaya
başlar. İkinci 18 aylık süreç güvenli ayrılma dönemidir. Bu dönemde evden ya da
yanından ayrılırken asla ama asla habersiz gidilmemeli çocuktan kaçılmamalıdır.
Ağlasa bile gideceğinizi geri döneceğinizi anlatmanız gerekir. Çocuğa açıklama
yapılmalıdır. Akabinde gelen süreçte çocuk kendinin ayrı bir birey olduğunu
öğrenir ve işte o anda
HOŞGELDİN 2 YAŞ SENDROMU.
·
İki yaş sendromu durumunda çocuk yönetilmeye
çalışılmamalı sadece yönlendirilmelidir. Aylin Hanımın birebir örneğiyle: Çocuk
bir nesneyi çekiyor ve düşürmek üzere ise, “onu bence çekme” “Çekersen
düşebilir” “Düşerse bir yerin acıyabilir ve üzülüp ağlayabilirsin” gibi
yönlendirmeler kullanılmalı.
·
2 yaş çocuğundan paylaşmasını beklemek anlamsızdır.
Hadi paylaş deseniz de yapmayacaktır.
·
Seminerin bu noktasında Aylinanne Dr.Harvey KARP’tan
MAHALLENİN EN MUTLU YUMURCAĞI kitabını
okumamızı önerdi.Ve tabi ki tarafımdan temin edildi.
·
2Yaş çocuğu öfkelendiğinde (hatta her yaş) “Sakinleşmeni
bekliyorum, Sakinleş öyle konuşalım” demek ve 10 a kadar sesli olarak saymak
sağlıklı bir öfke kontrolü sağlamak adına önemli. Bu anlarda ayakta durmak ve
çocuk ile göz kontağı kurmamak da önemli..
·
KRİZ ANI: 2 Yaş çocuğunun çıldırması çok
normaldir. Ne kadar tepkisiz kalırsanız davranış o kadar azalır. Bu da
DAVRANIŞTA ÇÖZÜLMEDİR. Kollarınızı bağlayın, sakinleşmesini önerin, siz de
sakin olun, göz teması kurmayın ve 10 a kadar (gerekirse 40 a kadar sayın)
·
Kriz sosyal alanlarda ya da ortamlarda
gerçekleşse de çocuğu rencide etmeyin. Öncesinde uyararak davranış ortaya
çıkmadan uyarın. Örneğin arkadaşlarının yanına giderken vurmak yok, canı acıyıp
ağlayabilir üzülebilir şeklinde belirtin. PROAKTİF olun.
·
Çocuk hakkında her kiminle konuşuyor olursanız
olun (babası bile olsa) çocuk yanınızdayken Olumsuzu anlatmayın. Çocuğunuzun
her zaman Olumlu dedikodusunu yapın.
·
YAPMA- ETME- AMAN- DUR …vb yerine olumluyu
konuşun.
·
Evde DAĞITAN TOPLAR kuralı koyun. (Bizim evde
azıcık da olsa geçerli o dağıtıyor birlikte topluyoruz)
·
0-24 ay çocuklarına çok fazla oyuncak almak
anlamsız çünkü dünyayı keşfedecek ve belki de kavanoz kapağı, pet şişe vb ile
oynayacak. Çünkü anne baba da oyuncaklarla ilgilenmiyor, gerçek dünyaya ilgi
duyuyor.
·
12-24 ay çocuğunda max oyun süresi 10 dakikadır.
Aylinanne’nin önerdiği alternatif oyunlar:
*Sepete top atma
*Pet şişelerle bowling oynama
*Oyun Hamurları
*Kule yapılan oyuncaklar
*Parmak Boyası
*3 – 4 parçalı puzzlelar
*Kum
*Su
*Evin seramik zeminize 1 den 10 a kadar
numaralanmış kağıtları yapıştırarak atlama
*Saklanbaç (nesne takibi için)
*Populer bir şarkı belirlenerek dans etmek, dans
figürleri öğretmek
*Bol bol kitap okumak, sadece ona kitap okumakla
kalmayıp onun yanında kendi kitabınızı okumak.
·
Her akşam sana kitap okuyacağım diye kural
belirleyin. İlk günler dinlemiyor gibi görünse de dinliyor olacaktır. Israrla
devam edin. Rol model olun.
·
Bir dediği iki edilmemiş çocuk sendromu
yaşamaması için her dediğini yapmayın, her istediğin, almayın.
·
Çocuğa görünmeden git! Haydi bakmıyor kaç! Diyenleri
dinlemeyin. Yanından ayrılmadan önce açıklama yapın. Aksi taktirde ileride dikkat
eksikliği sorunu yaşayabilir. Çünkü her faaliyetinde “annem nerede?” diye
düşünüyor olacak ve odaklanamayacak.
·
Tuvalette ve banyoda iken mutlaka kapıyı
kilitleyin. Ağlıyor diye kuralınızı delmeyin. Ağlamasın derken çocuğun yaşadığı
sıkıntıyı anlatabilmesini engelliyoruz.
·
3 Yaş çocuğu (24-36 ay) birey olduğunun
farkındadır. Paralel oyun oynar. Paylaşıma açık ve işbirlikçidir. Güvenli
ayrılık dönemi gelmiştir. Sorumluluk ve sınırlar tatlı dille anlatılabilir,
anlayacaktır. Evcilik ve meslek oyunlarına ilgi duyar. (Doktorculuk, aşçılık …vb).
Oyunda yönlendirmeye başlar. Ego tatmini ve özgüven dönemidir. Israr eder ve
korkuların başladığı dönemdir. Bu dönemde odasında uyuma zamanı gelmiştir. Uykuya
geçerken artık yanında uzanmak yerine yanına oturularak ya da eli tutularak
uyutulabilir.
·
Hiçbir zaman çocuğunuzun kendini ağlayarak ifade
etmesine izin vermeyin. Sigortanız SAKİNLİK olmalı. Kendinizi duyarak konuşmaya
dikkat edin, kriz anlarında özellikle sakin olun.
·
Unutmayın ki çocuklar yaşanan olayları değil yaşadıkları
duyguları anımsar.
·
Ceza işe yarıyor olsa idi CEZAEVLERİ hala dolup
taşıyor olmazdı. Unutulmamalı.
·
Her çocuğun mutlaka bir müzik aleti olmalı.
Örneğin ksilofon, tumba ..vb
·
3 Yaş çocuğu için, 2 sandalye arasına gerilen
ipe mandal geçirme, Abaküsle oynama, İri boncuklarla takı tasarlama, Vileda ile
yerleri silme, Kirli çamaşırları çamaşır makinasına atmasını sağlama gibi
faaliyetler motor becerileri geliştirecektir. +5 yaş çocuklar için DART tavsiye
edilebilir.
·
Son Söz: DÜMEN SİZDE OLSUN…
İşte sözcüklere dökebildiğim, dimağımda kalan,
ajandamda yazan seminer notları bunlardı. Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki
ben çok keyif aldım çok faydalandım. Teşekkürler Aylinanne.
Pınar SEVİM
06.11.2014
/ Karşıyaka