OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARDA "OYUN GRUBU" SEÇERKEN DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR


17 Aralık 2017 Pazar

OKUL ÖNCESİ ÇOCUKLARDA "OYUN GRUBU" SEÇERKEN NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR

Çocuğunuzun zaman geçirdiği ilgi alanları ve gerçekleştirdiği faaliyetler, çocuğun nesnel dünya ile kurduğu ilişkinin ve gelecekte içinde bulunduğu dünyaya yön verecek üretici eylemlerinin göstergesidir ve temelini oluşturmaktadır. Çocuklar için vazgeçilmez olan en doğru ve sağlıklı öğrenme uygulama ve üretme alanı da elbette ki oyunlardır. Oynadığı nitelikli oyunlar, deneyimlediği farklı oyuncaklar ve etkinlikler, katıldığı sosyal ortamlar ve birlikte yol aldığı aile dışındaki akranlar, öğretmenler ve eğitmenler aracılığı ile dünyayı deneyimler, algılar ve kendisine beyninin arka planında bir yol haritası oluşturur.

Hayata bakışını, dile getirmekte güçlük çektiği duygu düşünce ve gereksinimlerini oyun aracılığı ile dışa vurur, oyunlarda edindiği deneyimleri dağarcığında depolar. Bu nedenle çocuğun özellikle okul öncesi dönemde oynadığı oyunlar, dinlediği hikaye ve masallar; ona birer öğrenme, ifade etme ve gelişme fırsatı sunar. Doğru bir öğretmen, eğitmen ya da oyun ablası aracılığı ile akranları ile aynı ortamda “oynama”, “hikaye ve masal dinleme”, “etkinlik yapma” ve “renklerle-resimlerle boyama ve serbest resim çalışmalarına katılma” okul öncesi dönem için oldukça yararlı ve verimli olacaktır. Hele bir de bu etkinliklere günümüzde S.T.E.M adı verilen Bilimsel, teknolojik, mühendislik ve matematik alt yapısı olan faaliyetler eklendiğinde çocuğun zeka katsayısını belirleyen bağlantıların artması hızlanacak ve güçlenecektir. Burada özellikle vurgulamakta fayda var ki; zeka gelişimi değil beynin yeni bağlantılar kurması yolu ile deneyimsel bir gelişimden bahsetmek mümkündür çünkü zeka doğuştan gelmekte ancak beynin sinaps ve nöron bağlantılarının artırılması ile bilişsel düzeyde artış sağlanabilmektedir.

İşte tüm bu imkanları sunan farklı oyun-faaliyet-sanat-bilim merkezleri, atölyeleri ve grupları kurulmakta ve her geçen gün yeni nesil ebeveynler tarafından benimsenmektedir.
Oyunun çocuğun dünyasındaki yerinin olmazsa olmaz olduğu bilimsel bir gerçeklik haline gelmiş olsa da söz konusu oyunların aynı zamanda daha da verimli hale getirilmesi mümkündür. Bunun içinde entegre program sunan merkezler her geçen gün artmaktadır.
Bu merkezlerde zevk-haz ve duygu eğitiminin yanı sıra özgün düşünce, tasarım ve algoritmaları da öngören zihinsel-bilişsel etkinlikler eklendiğinde entegre bir program ile çocuklar günümüz küresel teknoloji dünyasına daha hazır, kodlama mantığını öğrenmiş ve okul-eğitim başarı profili yüksek olarak hayata hazırlanabilmekteler.

Üretmenin keyfini, var olmanın gerçekliğini ve nesneler arasındaki bağı keşfeden çocuk; kendine güvenen, karar verme yeteneği ile özgür, toplumsal ilişkilerde paylaşmayı bilen ve düzensizliklerden rahatsızlık duyarak bilimsel (sistematik – algoritmik) biri olarak çevresini ve geleceğini geliştirip güzelleştirmek isteyen varlık olarak gelişmektedir.

Oyunlarla, masallarla ve S.T.E.M alt yapısı (özellikle robotik ve kodlama) ile hazırlanarak ilk çocukluk dönemini geçiren birey yalnız duyum ve duyguları açısından zenginleşmekle kalmaz. Aynı zamanda duyum duygu ve deneyimlerini çağın değişim sürecinde yaşadıkları topluma ve tüm dünyaya uyum sağlayacak bir yapıya kavuşturur.

OKUL ÖNCESİ VE İLK ÖĞRETİM DÖNEMİNDE ATÖLYELERDE UYGULANAN  OYUN  GRUPLARI – MASAL SAATLERİ -  S.T.E.M VE ROBOTİK KODLAMA ALT YAPISININ  AMAÇLARI:

·        Analitik düşünme becerisine katkı sağlar.
·        Hayal gücünü ve üretkenliğini arttırır.
·        Çeşitli yöntem ve teknik kullanımları ile kendilerini ifade edebilmelerine yardımcı olur.
·        Üreticiliğin mantığının tanınmasını ve benimsenmesini sağlar.
·        Araştırıcı, inceleyici ve sorgulayıcı bir kimlik kazandırır.
·        Kazandığı özgün anlayış ve yüksek hayal gücü – üretkenliğin yaşamın tüm alanlarına transfer edilerek sağlıklı ve özgün bir kişilik oluşturmasına yardımcı olur.
·        Teknik bilgi ve beceri kazandırır.
·        Duygu düşünce ve imgeleri yeni bir ürüne dönüştürmede üretici bakış açısı kazandırır.
·        Üretmenin hazzını tattırarak bireye bir değer olduğunun bilincini ve güvenini yaşatır.
·        Kültürel-ekonomik-endüstriyel ve toplumsal gelişmelerde katılımcı birey olunmasına olanak sağlar.

      Özellikle tıp alanında son yıllarda defalarca vurgulandığı gibi beynin sağ ve sol yarım küreleri farklı ve çok işlevsel özellikler göstermektedir. Beynin sol yarım küresi sözel, çözümsel (analitik), sayısal, mantıksal, akılcı düşünme biçimlerini geliştirirken, sağ yarım küresi sözel olmayan, sentezci, akılcı olmayan, sezgisel düşünme biçimlerine yöneliktir. Eğer bir eğitim programı tek yönlü oluşturulursa çocuğun gelişimi yarım kalır.

“Çocuğun hangi alanda olursa olsun üretkenliğinin ve başarısının artması için program içeriğinde sağ yarım kürenin gelişmesine yönelik derslerin yer alması gereklidir. Fen (Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik yani S.T.E.M) alanındaki bir bilim insanının da sezgisel, bazen akılcı olmayan ve sentezci düşünme biçimlerine ihtiyacı vardır - *İlhami Savaş.”

Bu nedenle seçtiğimiz oyun gruplarında beynin hem sağ küresinin hem de sol küresinin aktif olacağı eğitim içerikleri uygulayan merkezleri-atölyeleri seçmek çok daha efektif olacaktır.

“Unutmayalım hayal gücü bilgiden önemlidir.”

İzmir’deki ebeveynler için açmakta olduğumuz Minik Mucitler Atölyemizde “Masallarla ve Oyunlarla Robotik Kodlama – Masallarla Satranç ve Akıl Oyunları” sloganı ile yola çıkmamızın temelinde yatan neden de budur.

Türkiye Satranç Şampiyonu Betül Cemre Yılmaz çözüm ortaklığı ile adım attığımız atölye ve oyun gruplarımızda öncelikli hedefimiz her anlamda donanımla ve mutlu ayrılacak nesillere vesile olmak; masal hikaye ve oyunlarla hayal güçlerini beslediğimiz çocuklarımızın, bilim fen robotik kodlama satranç ve akıl oyunları ile bilişsel gelişimlerine destek olabilmektir.
İzmir Balçova Agora AVM’nin olduğu caddede yer alan BETÜL CEMRE YILDIZ SATRANÇ VE ROBOTIK KODLAMA MERKEZİ artık Masallar ve Oyunlarla ROBOTIKANNE (Okul Öncesi Koçu – Çocuk Gelişimi Öğr.) Pınar Yeşiltay SEVİM ve Masal kitapları yazarı Lale Bollukçu okul öncesi çocukları beklemekteyiz.

Eğitim içeriğimiz çok yakında detayları ile açıklanacak olup, ücretsiz deneme dersleri için hemen kayıt yaptırabilirsiniz.

MASALHANE
ROBOTHANE
BİLİMHANE
OYUNHANE
SATRANÇHANE 

ile geleceğin Bilim-Sanat İnsanları günümüz MİNİK MUCİTLERİNİ bekliyoruz.

Pınar Yeşiltay SEVİM




ÇOCUKLARIN ÖZSAYGILARINI MI BESLİYORUZ YOKSA NARSİZMİ Mİ?


13 Aralık 2017 Çarşamba

KONTROL ÇIKAN NESİLLER


Nasıl da övünür olduk öz saygısı yüksek çocuklar yetiştirdiğimiz için yeni nesil ebeveynler olarak değil mi? Kendine oldukça fazla güvenen, öz saygısı fazlaca gelişmiş “Ben Nesli” yetişiyor günümüzde. Hatta bizler de “Ben” Neslinden nasibini almış ebeveynleriz belki de.
Peki bahsettiğimiz, eğitim programlarında her daim öncelik verdiğimiz, ebeveyn olarak eğitimci olarak olmazsa olmaz dediğimiz öz saygının, öz güvenin içi ne kadar dolu? Bu kendi mutluluğunu her şeyin önünde tutan, “ben” odaklı ve kendisini severek yetiştirdiğimiz çocuklar ne kadar toplum bilincini, ahlak kavramını, öz değerleri bilerek yetişiyor?

Kendisini, çıkar ve mutluluğunu ön plana çıkardığımız çocuklarımız hayatta karşılarına engeller çıktığında ne kadar mücadele edebiliyor, nereye kadar pes etmeden büyük küçük iş demeden çalışabiliyor? Arkadaşları, akranları, akrabaları ile çıkarları çatıştığında; her hangi bir başarısızlık karşısında nasıl çözümler üretiyor? Pekii; yetiştirdiğimiz yeni nesil toplumsal konulara ne kadar duyarlı, siyasi olarak ne kadar sorguluyor, ekonomik politik olarak gelişmeleri ne kadar önemsiyor?
Hiç düşündünüz mü belki de kendine saygısı yüksek, özünü seven ama duyarsız toz bulutları yetiştiriyor olabilir miyiz? Bazen düşünüyorum acaba “ayıp” kavramı ne zaman yok denecek kadar azaldı diye. Sakın bana yok canım yeni nesil “ayıp” kavramına, kolu komşuya, akrabaya, örfe adetlere çok duyarlı demeyin çünkü inanmam. Bizler bile pek çok değerin yok olduğu bir neslin çocukları olarak büyüdük ve şimdilerde dünya küçülüp küreselleştikçe tamamen yok olmaya yüz tuttu bence.

Yüzde yüz bireyci bir toplum haline geldik. Kişisel ihtiyaçlarımız, kişisel beklenti ve isteklerimiz her şeyin ötesinde günümüzde. Öyle olunca da haliyle çocuklarımızı tamamen bireyci-kendine odaklı yetiştiriyoruz. Aman çocuğumuz mutlu olsun diye etrafında helikopter gibi dolaşıyor, bir dediğini iki etmiyoruz. Küçük prens ve prenseslerle dolu dört bir yanımız. Bir prens-prenses algısı ile büyüyen çocuklarımız her şeyi elde edeceklerine, mükemmel olduklarına, zeki olduklarına öyle inanıyorlar ki, onlardan daha iyisi nasıl olsa yok edasında dolaşıyorlar kendi pembe-mavi çevrelerinde. Oysa hala nitelikli üniversiteler belirli sayıda öğrenci almakta, hala şirketlerin sadece bir CEO’ları var yani toplumsal-eğitsel ve ekonomik düzende bir değişiklik yok. Yani kendine çok güvenen, çok mutlu olanlardan ziyade çok çalışıp, azimli olan ve referans mektupları güçlü niteliklerle dolu olanlar kabul ediliyor belli başlı üniversitelere (Türkiye’de her ne kadar bu referans işi torpil olarak algılansa da ODTÜ hala sadece başarılı öğrencileri alıyor bünyesine mesela). Anlatmak istediğim şu ki; çocuğun öz saygısı-güvenine o kadar odaklanıp o kadar çocuk odaklı hale geldik ki bu başarının, terbiyenin, ahlaki değerlerin, vicdani öğelerin önüne geçer oldu. İşte o toz bulutundaki prens ve prensesler gerçek hayata adım attıklarında her istediğini elde edemeyebiliyor. Parası olsa da, prestiji bir eğitimi, sevdiği kızı mesela ya da aşık olduğu erkeği para ile satın alamayacağına göre kaybetmeye tahammül edemiyor ve ver elini depresyon. Hoş geldin evladım gerçek hayata!

Sevgili anne babalar yapılan onlarca, yüzlerce araştırma, inceleme gösteriyor ki içi boş öz saygının çok da geçerliliği olmadığı gibi narsist, doyumsuz ve depresif bir ergen ve yetişkin olmalarına neden oluyor çocuklarımızın. Kendilerini her şeyin üzerinde tutan günümüz neslinin pek çok açıdan değerlendirildiği bir kaynak kitap “BEN NESLİ”. Dünya genelinden örnek ve araştırma sonuçlarını yazmışlar benim okurken dudağım uçukladı resmen. Madde bağımlılığı …vb bilimum bağımlılığın, suç oranlarının, boşanmanın, intiharın, depresyonun ve psikolojik pek çok sorunun tavan yapmasının bir nedeni de çocuklarımızda ince ince beslediğimiz narsizm aslında. Kendine her şeyi layık gören, ahlaki olarak gelişememiş, vicdani sorumluluğu kazanamamış, empati yoksunu “öz değerli” ama iç denetim yoksunu çocuklar yetiştirmemek adına çocuğa sınır koyma noktasında ailelerin çok dikkatli ve örnek olması gerekiyor diyeceğim de acaba biz ebeveynlere kim örnek olacak?

Pınar Yeşiltay Sevim



GELECEĞİN MUCİTLERİNE ŞANS VERİN


9 Aralık 2017 Cumartesi

S.T.E.M İLE GELECEĞiN MUCİTLERİ YETİŞİYOR!
S.T.E.M NEDİR?
Yıllardır farklı eğitim modelleri ve teknikleri ile geliştirilen gelişim alanlarına bir süredir yeni yaklaşımlar da eklendi. Yeni nesil teknolojik çocuklarının entegre olarak kullanabileceği pek çok alternatif eğitim programı artık mevcut.
Doğum öncesinden başlayan hatta gebelik öncesinde anne ve babanın almış olduğu eğitimin bile doğrudan etkili olduğu çocuk eğitim ve gelişimi; doğum koçlarından alınan profesyonel destek, yeni doğan bakım eğitimleri, anne baba okulları, emzirme teknikleri… vb devam ediyor. Önce ebeveynlerin bilgilendirmesi sonra da çocuğun direk eğitime dahil edilmesi ile zehir gibi nesiller yetişiyor artık.
Okul öncesi dönemde verilmeye başlayan S.T.E.M eğitimleri de bunlardan sadece biri. S.T.E.M her ne kadar dünyada yaygınlaşmış olsa da Türkiye’de yeteri kadar bilinmediğini düşünüyorum. Peki nedir bu S.T.E.M dediğinizi duyar gibiyim. İngilizce olarak “kök” anlamına gelen ve her harfin ayrı anlamlarla kodlandığı bir eğitim içeriği. Aslında anlamının kök olması da oldukça manidar çünkü ileride bu günün yeni nesil çocukları ileride kendi meslek hayatlarına adım atacak ve ülke gelişimine destek olacaklar.
Bir alıntı ile değinecek olursam: “İşte bir çiçeğin kökleri gibi öğrenciler daha küçükken kendi yetenekleri ve geliştirilebilecek yetenekleri doğrultusunda yetişirlerse o bitki büyüyecek ve kendi genlerinden gelen çiçeğini oluşturacaklardır. O çiçek o bahçede eksik bir mavi, bir kırmızı, bir yeşil olacaktır. Belki eksiği tamamlayan bir yaprak belki sussuz ortamda yaşamını sürdürmeye yetenekli bir kaktüs.”
Türkiye’de özel okul ve kolejlerin yeni yeni eğitim içeriğine aldığı yöntem yurt dışında müfredatlarla uygulanıyor ve 2012 yılından itibaren de bütçelendirilerek geliştiriliyor.
STEM Science (Fen), Technology (Teknoloji), Engineering (Mühendislik) ve Mathematics (Matematik) kelimelerinin yan yana gelmesi ile oluşan eğitim programına verilen ad.
Yani çocuğunuzu hem Fen Bilgisi hem Teknoloji hem Mühendislik hem de Matematik alanlarında geliştiren bir alt yapı sunuyor ki günümüz çocuklarının dijital çocuklar olduğu dikkate alındığında önemi daha da artıyor. Innovatif yani yenilikçi ve üretken düşünce yapısının oluşması, çocukların bilimi sevmeleri ve gelecekte kendi tasarımlarını hayata geçirmeleri için çok önemli olduğu sık sık vurgulanıyor.
Ne yazık ki günümüz eğitim sistemi sadece sınav kazanmaya yönelik hale geldiği için uygulama ve öğrenmeden çok ezberleyici kes-kopyala-yapıstır şeklinde işliyor ve öğrenciler de öğrenip içselleştirme ve üzerine düşünüp geliştirmek yerine sınava kadar ezberleyip ardından unutmayı tercih ediyor.
İşte bu ezberci sistemden kopup sorgulayan, üreten ve geliştiren çocuklar yetiştirmek için çocukların STEM sistemi ile tanışmaları gerekiyor. Bu bağlamda açılan merkezler ve aktivite merkezleri özellikle Robotik ve Kodlama dersleri, bilimsel-oyun deneyleri, Interaktif ve sorgulayan içerikleri ve materyalleri ile çocukları geleceğe hazırlıyor.
Robotoik ve Kodlama dersleri okul öncesi 3+ yaş itibariyle özellikle sağ sol ileri ve geri ana komutlarının türevleri ile verilen görevi yerine getirme şeklinde akullı botlar aracılığı ile sağlanıp Lego ve benzeri robotik kodlama etkinlikleri ile geliştirilebiliyor.
Lego’nun geliştirdiği ve tüm dünyada kullanılan We Do 2 özellikle okula hazırlık aşamasındaki çocuklardan başlayarak ilköğretim ve orta okul seviyesine kadar farklı özelliklerde robot yapma ve söz konusu robotları pc, tablet ya da notebook gibi teknolojik araçlarla kodlayarak hareket ettirmeye imkan tanıyor. Kendi robotunu tasarlayarak kodlayan ve hareket etmesinden mutluluk duyan çocuklar aynı zamanda bilime sempati duymaya ve innovatif düşünmeye yatkınlık kazanıyor.
Ayrıca verilen görevler için çocukların araştırma yapmaları ve göreve yönelik tasarımlar geliştirmeleri beklenen Robotik ve Kodlama uygulamaları çocukların geleceğin mucitleri olmaları yönünde önlerini açıyor.
 Yine bir alıntı ile Türkiye’nin içler acısı durumunu paylaşmak istiyorum: “Kim 500 milyar ister?” adlı programlar gibi genel kültürü, araştırmacılığı, yorum yapma becerisini, değişik yazarları okuma ve farkındalık düzeyini ölçen yarışmalarda daha 3. soruda elenen belirli üniversitelerden dereceyle mezun olmuş daha ünvanları saymakla bitmeyen toplum üyelerini tanımak ve şaşırmak… Veya her seferinde TIMSS (Trends in International Mathematics and Science Study)  ve OECD tarafından gerçekleştirilen ve 15 yaş gençler bazında yapılan PISA (The Programme for International Student Assessment) sınavlarında ülkemizdeki gençlerin bilgiyi kullanmadaki yetersizliğine şahit olmak…
“STEM” aslında küçük yaşlarda sahip olduğumuz “yaratıcılığı” kullanarak, destekleyerek, tetikleyerek  problem odaklı çalışmaya, çocuklardaki “merak” duygusundan yola çıkarak çözümler bulmaya odaklı bir sistem. Matematiği veya fen’i ders olarak değil edindiği bilgileri hayatında uygulamasına olanak sağlayacak bir proje. Bunun için belki de en önemli adım disiplinler arası işbirliği.”
Siz de çocuğunuz için S.T.E.M alt yapısı ile eğitim veren kurumları seçemiyor olsanız da atölye çalışmaları ve eğitim programlarını araştırarak çocuğunuzu geliştirebilirsiniz.

Pınar Yeşiltay SEVİM


MASALLARLA ROBOTİK VE KODLAMA EĞİTİMİ


6 Aralık 2017 Çarşamba


MASALLARLA ROBOTİK VE KODLAMA EĞİTİMİ  

Okul öncesi dönemde sağ ve sol beyni aynı anda çalıştıracak, çocukların yaratıcılık ve sosyal becerilerini geliştirirken zihinsel ve rasyonel gelişimini de destekleyecek etkinliklerin tercih edilmesi önemlidir. Çocuğun kendini rahat ve oyunun içince hissetmesi, masal kapısından içeriye adım atması öğrenme sürecini hızlandırır. Bu nedenle çocukların özellikle okul öncesi dönemde en etkili öğrenme ve gelişme alanı oyunlar ve masallar aracılığı ile sağlanabilmektedir. Oyun çocuğun dünyasıdır bu nedenle de en net ve kalıcı mesajları oyunun içinde yaşayarak deneyimleyebilir.

Masallarla Robotik ve Kodlama Bee Bot, Mio Robot ve Logo Education We Do 2 araçları ve Türkiye'de ilk ve tek özel olarak hazırlanmış masal ve gelişim matları ile çocukların hem motor hem zihinsel hem de sosyal gelişimlerine destek olmaktadır.

Özellikle okul öncesi dönem - Anaokulu ve kreşlerde uygulamaya yönelik hazırlanan Robotik Anne eğitim programı aynı zamanda bireysel ve özel dersler şeklinde de verilmektedir.

Robotik Anne Robot yapımı ve kodlama eğitimleri için:
Robotik Anne ile ileşime geçebilirsiniz
Gsm: 0533 521 73 76
info@robotikanne.com
www.robotikanne.com (yapım aşamasında)
İzmir

Not: İzmir dışındaki iller için atölye ve workshoplar düzenlenmekte - Eğitimcinin Eğitimi verilmektedir.


EN EĞLENCELİ YENİ NESİL MÜKEMMEL ANNELİK KİTAPLARI



EN EĞLENCELİ YENİ NESİL MÜKEMMEL ANNELİK KİTAPLARI

Son haftalarda ard arda muhteşem 3 inanılmaz eğlenceli yeni nesil mükemmel annelik kitabı okudum. Nasıl eğlendim nasıl keyif aldım anlatmaya kelimeler yetersiz kalır. Okurken yüzüme yapışan aptal bir gülümseme ile dolaştım tüm gün. Kelimeleri mizahla ve mizahı annelikle buluşturan kadınları seviyorum. Bizi bizden iyi kimse anlayamaz. Annelik serüvenine adım atmış kadınlardan; “endişe”, “korku” ve “çaresizlik” üçgenini, Komşu baskısı – el alem ne der çıkmazını, sütüm olacak mı sorunsalını ama illa ki “Sütün var mı? Emiyor mu?” sorusunu duymayan yaşamayan yoktur. İşte o hormonların tavan yaptığı dönemde yaşanan, yaşanması muhtemel gebelik, lohusalık ve anneliğin birinci partına ilişkin keskin mizah; doğum odası, fotoğraf çekimi, mevlüt ve bilimum süs taş tül içeren gösteriş ve abartı merakı; her şeye ilahi karışan eş dost akraba kayınvalide görümce komşu … bilimum her şeyi bilen teyzeler ve amcaların harmanlandığı ANNELİK kapısının ilk aralanma anları…
Genellikle misafir oyuncu heyecanlı babalar, gazla kolikle sarılıkla ve eş dost ziyaretçi ve onların bilmişlikleri ile cinnet geçiren ve kendilerini yetersiz hisseden uykusuz anneler yalnız olmadığınızı, sizin yaşadıklarınızın benzerini yaşayan ve hisseden başkalarının da olduğunu görmek adına bu kitapları okuyun.

1.     
ANNE OLUNCA ANLARSIN DEDİLER GELDİK

“Selindrella” serisi ile okurun kalbinde taht kuran ve dünyada chick-lit olarak adlandırılan “şehirli, çalışan genç kadınları hedefleyen romantik komedi” türünde Türkiye’de bir trende öncülük eden senarist-yazar Ekin Atalar, yeni romanı Anne Olunca Anlarsın Dediler Geldik! ile okurlarını güldürmeye devam ediyor. Artemis Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan romanda, günümüz kadınlarının hemen hepsi kendinden bir şey bulacak.
Hayatınıza bir bebeğin katılımıyla, anne olmadan önce edilen büyük lafların, girilen beklentilerin, yapılan planların hepsinin unutulacağı bilinen bir gerçektir. Hiç bitmeyecek bir okula adım atan, dahası hiç maaş vermeyecek bir patronun, bebeğinin emrine giren annenin tek tesellisi, bu yolda yalnız olmadığını bilmektir belki de. İşte bu yüzden, bu romanın ana karakterinin bir adı yok. Çünkü o, anneliğin muhteşem, kutsal, engebeli, zor ve eğlenceli yollarında, dünyadaki  bütün anneleri temsilen yürüyor. Anne Olunca Anlarsın Dediler Geldik! anne olan, anne olmayı düşünen ya da bir canlıya ebeveynlik eden herkesin kahkahalarla okuyacağı, içimizden bir roman.
(Tanıtım Bülteninden)

                       EMİYOR MU? #Hihieved – MÜKEMMEL ANNELİK BENİ TEĞET GEÇTİ

"Nasıl doğdu?"
“Normal doğurdun değil mi?”
“Niye ağlıyor?”
“Bu çocuk aç.”
"Kucağa alıştırmışsın."
"Ben hamileyken 2 kilo almıştım, emzirirken 32 kilo verdim."
“Sen daha dur, bunlar iyi günlerin.”
“Saçını kestir, erkek çocuk uzun saçlı olmaz.”
Ve hemen her yeni annenin duyduğu o meşhur soru: "Emiyor mu?"
Anneliğimin ilk zamanlarında kendimle ve kitaplardan okuyup da “Böyle bir anne olacağım” diye yemin ettiğim, ancak çok kısa sürede tarumar olan mükemmel annelik hayallerimle savaştığım yetmiyormuş gibi bir de yeni anne dedektörleriyle savaştım; bu topraklarda doğuran tüm analar gibi.
Sonra bunlardan rahatsız olmamaya, hatta kendi üzerimizde kurduğumuz ve farklı biçimlerde karşımıza çıkan tüm bu baskılarla eğlenmeye; başta kendime, tüm büyük konuştuklarıma, hepsine #hihieved demeye başladım.
Annelik deneyimimde hiçbir şey, herkesin her şeyi bildiği ve anlattığı gibi olmadı.
Mükemmel annelik beni teğet geçti.
İyi ki de geçti.
(Tanıtım Bülteninden)

"Artan sütle Alinazik yapıyorum dedim, tarifini sordular!"

"Sadece mükemmellik beklentisiyle değil, cinsiyetçilik baskısıyla da mücadele ediyoruz. “Göster amcalara pipini”ler biçim değiştirerek devam ediyor. Oyuncakçıda paketleme yaparken soruyorlar, “Kız mı erkek mi”, “Erkek ama lütfen pembe pakete sarın” diyorum. Kerem’in tencere tava, vileda, ütü gibi oyuncakları var. Çok da mutluyum böyle olmasından. O “paşa oğlum, prensim, aslanım’ zihniyetiyle de kanımın son damlasına kadar dalga geçmeye devam edeceğim."
"Sofra kültürünü kazandırmak için erken olduğunu düşünmeyin, yaşına uygun çatal ve kaşık vererek onu sofraya dahil edin. Nasıl uyum sağladığını görünce şaşıracaksınız."
(Güliz Arslan'la Hürriyet Pazar röportajından)
3.     
MANYAK ANNE – BEN DEĞİL HORMONLARIM YAPTI:

Hormon denen illetin bir kadını nasıl ele geçirebildiğini okuyunca, fantastik film izlemekten vazgeçeceksiniz çünkü gerçekler çok daha inanılmaz...

Kocanızı “ayaklı çocuk yapıcı” olarak gördünüz mü hiç?
Hamileyken biri koltuğa sert oturdu diye bebeğinizin zarar göreceğinden korktunuz mu?
Loğusayken her kapı çaldığında misafir gelecek korkusuyla yerinizden fırladınız mı?
Büyük konuştuğunuz her şeyi yapıp bir de kendinizi haklı çıkardınız mı?
“Sütün geliyor mu?” diye soran insanları gerçekten sevdiniz mi?
Çocuğunuzu aylarca içme suyuyla yıkadınız mı?
Bebeğinizin banyosunu ısıtırken evi yaktınız mı?
Çocuk başını çarptı diye gidip aynı yere kafa attınız mı?
Doktorun çocuğunuz için verdiği ilaçlara gurmelik yaptınız mı?
*
Hayır, hayır!
Bütün bunları ben yapmadım, tabii ki, hormonlarım yaptı.
Her şeyin tek suçlusu onlar...
Hormonlar!


© Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı
Maira Gall
Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı - ©

Blog Tasarımı

Bu sitede yayınlanan yazılar ve resimlerin izinsiz kullanılması
5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına aykırıdır.