2021 MAJANDA


16 Kasım 2020 Pazartesi

 Günümüz 21.yy dünyasında en büyük sorunlardan biri hayata yetişememek ve belli başlı rutinler dışında zaman yönetiminde yetersiz kalmak. Elbette bu durum ebeveynliğimiz ve aile hayatımızı da oldukça etkiliyor ve tabi ki çocuklarımızın programlarına da yansıyor.

Günümüzde okul açık olduğunda yüz yüze eğitim için okula gitmek ya da online eğitim için ekran başına geçmek, ödev yapmak gibi süreler dışında pek çok çocuğun zamanının büyük bölümünü teknolojik oyunlarla, video içerikleri ve sosyal medya ile geçirdiğini görüyoruz sıklıkla. Oysa hayatın içinde yer alan pek çok aktivite için vakit bulamadıklarını iddia eden çocukların “Zaman Yönetimi” yaptıkları taktirde pek çok şey üretecek, deneyimleyecek vakitlerinin olgunu görmeleri mümkün. Peki bunu nasıl mı fark edecekler? (Fark edeceğiz?) Tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi ajanda tutarak ve takvim yöntemini kullanıp, plan yapmayı becerebildiklerinde elbette. 

c98b4a71-7f0b-4f97-a05d-d61f8ba7722d.jpg

Bu bilgiyi bilmekle birlikte uygulayabilen ebeveyn sayısı bile oldukça azınlıktayken çocuklardan beklemek haksızlık demeyin. Bunun için Tudem Yayınlarının MAJANDA’sı ile tanışmanızı öneririm. Eğlenceli, rengarenk, oldukça farklı önerileri ve sımsıcak tasarımı ile Majanda aslında sadece bir ajanda olmanın çok ötesinde. Kısaca yıllık eğlence defteri demek bile mümkün. Hem planlama konusunda çocukları teşvik ederken hem de düşünme, hayal kurma, hayallerini yazma gibi kazanımlar da sağlıyor. Çılgın fikirler, duyguları tanımaya yönelik sayfalar, oyun önerileri, kitap ve film tavsiyeleri, aylık değer ve kazanımları, kişisel kendini tanıma testleri, araya serpiştirilmiş öyküleri, etkinlik sayfaları gibi faklı içerikleri ile de göz doldurmakla birlikte motivasyon sağlıyor. 

Yeni bir yıla girmeden önce aileler tarafından 2021 Majanda’sının temin edilmesi ile çocuklarınızın yeni yıldan beklentilerini, yeni yıl için hedeflerini, kendilerinde bir sonraki yıl değiştirmek ve geliştirmek istedikleri yönlerini keşfetmelerini ve yazılı hale getirerek kişisel ajandalarına alışmalarını sağlayabilirsiniz. Böylece arkadaşlarının özel günleri de dahil omak üzere özel günleri ajandalarında şimdiden işaretleyebilir, hedefleri için adım adım stratejiler belirleyebilir ve stratejilerini uygulamak ve hedeflerine ulaşmak için yapmaları gerekenleri ( günlük, aylık, haftalık okunacak kitaplar, çözülecek sorular, temin edilecek materyaller) takvimlerine işleyebilirler.

Çocuk yaşta zaman yönetimini öğrenmek, planlama becerisini geliştirmek emin olun sadece ilerleyen yaşlarda değil daha çocuk yaşta bile hem sosyal hem de akademik gelişimlerine büyük katkı sağlayacaktır. 

Yukarıda belirttiğim niteliklere sahip bir ajanda/Majanda satın alacak bütçeniz olmaması durumunda bile çocuğunuz için kişiselleştirilmiş bir planlama defteri hazırlamanızı (mümkün ise çocuğunuz ile birlikte) hedef, hayal, düşleri yazılı hale getirmesi ve geleceğini planlama noktasında destek olmanızı bir çocuk gelişimci olarak öneririm Belki plana her zaman sadık kalmak mümkün olmayabilir ama unutmayın en kötü plan plansızlıktan iyidir. Onların yazılı olduğunu bilmek bile güç verecektir. Diğer yandan hedefleri yazılı hale getirmek ve planlamak bile plana sadık kalınamasa bile hedefe ulaşma konusunda ilk ve en önemi adımdır. Duyguların dışsallaştırışması için günlük tutmak gibi hedeflerin de ulaşılabilirliği açısından planlanması önemlidir.

Değerlerle, güzel sanatlarla, hayal gücüyle, merak ve araştırmayla, mizahla, okuma ve yazma kültürü ile hazırlanmış teması 2021 Majanda’yı 3. sınıf öğrencisi kızım Sudelina ile keyifle inceledik ve tüm çocukların keyif alarak zamanı yönetmeyi öğreneceklerini öngörüyoruz.

Şimdiden tüm çocuklar için keyifli , eğlenceli ve planlı bir 2021 dileğiyle.

Pınar Yeşiltay Sevim


Bunda bu kadar kırılacak bir şey yok, abartıyorsun!"


10 Kasım 2020 Salı

"Bütün Çocuklar İyidir"

Kitap tercihleri kişiseldir tıpkı film tercihleri gibi. Pek çok kategori mevcuttur ve kişi ilgi alanına giren kitapları tercih etme eğilimi gösterir. Kendini aşmış olarak nitelendirebileceğim bazı okurlar da nitelikli, özgün ve derin olması koşuluyla her kategoriden kitabı okurlar. 

Ben fantastik kitapları, yeraltı edebiyatını pek tercih etmem mesela kitap okuyacağımda. Onun yerine edebi romanları, psikolojik alt yapısı olan eserleri, direk psikoloji kaynak kitaplarını, çocuk gelişimi kategorisi kitaplarını, doğrudan çocuk edebiyatı örneklerini ve toplumsal ve sosyal konuları ele alan sosyolojik kaynaklarla denemeleri tercih ederim daha fazla. Dolayısı ile hem okuduklarım hem de önerdiklerim bu bağlamdaki eserlerdir genellikle.

0-(14)-028.jpg

Bugün sizlere bana göre kategori dışı (sadece psikoloji desem haksızlık, sadece çocuk gelişimi desem değil toplumsal, hukuksal alt yapısı olan) bir kitap önereceğim. Ve bu kitabı her ne tür kitabı seviyor olursanız olun ve hangi yaşta bulunursanız bulunun okumanızı salık vereceğim. Aşağıda alıntılarına yer verdiğim bu eser gerçek anlamda kıymetli bir değer olan Nihan Kaya’nın bence birbirinden önde tutulması mümkün olan pek çok eserinden en özeli, en önemlisi, en okunması ve okutulması gerekeni. Neden mi? Çünkü çocuklara, bireylerin içindeki çocuğa haklarını öğretiyor. Hani hep kendimizi suçlu, değersiz, yetersiz hissetme halimiz var ya, işte o yetersizliğin sebebini anlamamızı sağlıyor. Daha da önemlisi yetiştirdiğimiz çocuklara bilincinde olmadan ve belki de iyilik yaptığımızı sanarak ne çok zarar verdiğimizi anlatıyor BÜTÜN ÇOCUKLAR İYİDİR. Her ne yapmış, her ne yaşamış olursanız olun unutmayın ki sizin içinizde de artık size ses vermese de bir çocuk var. 

“Bütün Çocuklar İyidir”i her yaştan herkese yazdığını söylemiş yazar ve gerçekten de hepimize ve gelecek nesillere yazmış. İçinde taciz ve istismar başlıklarına özellikle yer vermiş ve aslında biz ebeveynlerin hiç farkında olmadan ne denli istismarcı olup bunu da çocuk lehine yaptığımızı iddia ettiğimizi hissettirmiş. 

Kızım Sudelina kendisini bu kadar iyi ifade edebilen ve duygularına rehber olan başka bir kaynağa daha önce rastlamadığını ifade etti ona bölümleri sesli okuduğumda. Sudelina 8 yaşında ve şimdi hem duygularını daha iyi tanıyıp ifade ediyor hem de kendisini daha iyi koruyabileceğinin sinyallerini veriyor bu kitabı okuduktan sonra.

Hepimizin bildiği şey şu ki ebeveynlik bir yürek ağrısı… Ebeveynlik zor. O halde daha da zor hale getirmemek adına bu kitabı okumalıyız toplumca.

Kitap arka kapak yazısı ve tanıtım bülteni şöyle:

“Bu kitap, hem çocuklar hem yetişkinler için yazıldı. İster çocuk olalım ister yetişkin, hepimizin içinde anne, baba, çocuk var ve sıkıntılarımızın tamamı, içimizdeki anne-babanın içimizdeki çocuğu ezmesinden kaynaklanıyor. Bunu düzeltebilmenin tek yolu, çocuklara dair önyargılarımızı değiştirmek. Bütün Çocuklar İyidir, İyi Aile Yoktur ile başlayan üçlemenin sonuncu kitabı. Kötü çocuk yoktur. Bir çocuk bizim “kötü” dediğimiz bir davranış sergiliyorsa eğer, bu, ona yanlış davranıldığı içindir. “Kötü” denilen davranışlar, aslında çocuğun yardım çağrısıdır.

Bütün çocuklar iyidir. İçimizdeki çocuk da iyi. Çocuğun iyi olduğunu anlayabilirsek, biz de ona daha iyi anne-babalık edebiliriz. Böylece, çocuğun “kötü”, “yanlış”, “sorunlu” gibi tabirlerle anılan davranış biçimlerine ihtiyacı kalmaz.

İçimizdeki çocuk anlaşılmayı, yardım çağrısının duyulmasını bekliyor. Onu duyabilmeyi öğrenebildiğimizde kendimize doğru anne-babalık etmesini de öğreneceğiz ve o zaman kendiliğinden sorunlarını çözen, haklarını savunabilen bir insana dönüşeceğiz.”

Kitaptan anlamlı alıntılar:

“Bir çocuğa "Bu, aramızda sır. İkimiz dışında hiç kimse bunu bilmeyecek, bunu sakın kimseye söyleme, " gibi cümleler kurmak istismardır.”

"Bunda bu kadar kırılacak bir şey yok, abartıyorsun." gibi cümlelerle konuşurlar. Bu gibi cümleler, istismardır. Bizimle böyle konuşan biri, hislerimize saygı duymadığı gibi hislerimizin şiddetine de saygı duymuyordur.”
“Bir masada, oradaki herkesle eşit şekilde " Ben şu konuda bana yanlış davrandığınızı düşünüyorum." diyemiyor, başkalarıyla onların bize davranış şekilleriyle konuşamıyorsak, hatta bu davranış biçimlerini sorgulamamıza izin verilmiyorsa, orada bir istismar vardır.
“Sıkıntılarımızın her biri, içimizdeki anne ve babanın içimizdeki çocuğa karşı cephe almasından, onu ezmesinden kaynaklanıyor.”

“Herhangi bir şeyi düşünebilir ve bunu istediğim gibi ifade edebilirim. Bu fikrim üzerine başkalarıyla tartışabilirim. Fikrimde bir hata olduğunu anlarsam eğer, fikrimi değiştirmekte özgürüm. Ama kimsenin düşüncemle alay etme, onu aşağılama hakkı yoktur.”

“Anne, baba ve çocuklar, ortak bir aile hayatı yaşasalar da, bir yandan birbirlerinden ayrı bir hayatı yaşıyorlar. Evdeki her bireyin ayrı bir hayatı olduğunu görmek ve kabul etmek, bu gerçeğe saygı göstermek, ortak aile hayatını daha güçlü kılıyor.”
"Şunun şöyle olması gerekiyor. Yoksa çok kötü olur!" düşüncesini aklımızdan çıkarırsak, yapılacak şeyi daha kolay yaparız.”

“Eğer biri bizi eleştiriyorsa ama biz onu eleştiremiyorsak, eğer biri bize öfkeleniyorsa ama bizim ona öfkelenmemize izin verilmiyorsa, orada itaat vardır. İtaat, saygının aksine, sağlıksız bir durumdur. Saygı, karşımızdaki kişinin istediğini hissetme, istediğini sevme ve sevmeme, dilediğini düşünme ve düşünmeme hakkına saygı duymayı içerir.”

“Bedenimde var olan ya da olmayan herhangi bir durum beni rahatsız ediyorsa eğer, bana hatalı şekilde davranmış ve hatalı düşünceler aşılamış birileri vardır.”

“Birbirimizin farklılıklarına ne kadar saygı duyarsak o kadar "iyi aile" oluruz. Ne kadar ayrıysak o kadar iyi birleşiriz.”

“"Muhakkak uyumalıyım. Yoksa sabah çok kötü olacak," dersem, bir türlü uykuya dalamıyorum. "Aman canım, uyuyamazsam da uykusuz giderim gideceğim yere. Dünyanın sonu değil ya!" diye düşünürsem, çok daha kolay uyuyorum.”

“Bir başkası benimle "Annen seni dokuz ay karnında taşıdı, annen seni emzirdi, annenin sütünü ona borçlusun," gibi cümlelerle konuşabilir. Ben hiç kimseye borçlu doğmadım. Ama annemle babam bana borçlular. Sofralarındaki yemeği benimle paylaşmak zorundalar.”

“Bir insan kendisini bir başka insanın yanında ondan daha güçsüz, çaresiz, daha az hak sahibi hissediyorsa, bu, orada bir sorun olduğunun kanıtı.”

"Eğer çocuğun anne-babasının seveceği şeyleri seveceği, onların isteyeceğini şeyleri isteyeceği, onların düşündüğü şeyleri düşüneceği gibi bir beklentisi varsa, bu kişi, çocuğun anne-babasından ayrı bir insan olduğu gerçeğini göremiyordur.”

“Biri bize bir top atıyor diye, o topu tutmak zorunda değiliz.”

“Kendi hislerinden rahatsız olmayan kimse, bir başkasının hissinden de rahatsız olmaz.”

“Eğer ben üzülüyor, öfkeleniyor, korkuyor, herhangi bir şeyden rahatsız ya da şikayetçi oluyorsam ve bu hissimi ifade etme hakkıma saygı duyulmuyorsa, orada bir sorun vardır. Çünkü hislerim, bana kendimle ilgili bir şeyleri söylemek için oradadırlar. Hislerimi tanımazsam kendimi de tanıyamam. Hislerimi tanımazsam, içimdeki çocuğun konuşmasını engellemiş olurum.”

“... fikirlerim, onlara sahip olduğum süre boyunca, yanlış değillerdir. Fikirlerimin yanlış olduğuna karar verdiğimde onları zaten değiştiririm.”

“Dünyada kaç çocuk varsa o sayıda beceri vardır. Zekam ve yeteneklerim bana özeldir. Ölçülemez ve bir başkasıyla kıyaslanamaz.”

“Eğer yapılan şeyin hata olduğunu anlarsak bu hata bize zarar veremez”

“Fiziksel taciz ve duygusal taciz arasında da net bir fark yok. Biri bana benim istemediğim şekilde dokunuyorsa, bu, fiziksel tacizdir. Biri, bakışlarıyla, sözleriyle, davranışlarıyla beni üzüyor, duygularımı incitiyorsa, buna da duygusal taciz diyebiliriz.”


DEPREM SONRASI AİLELERE ÖNERİLER



 İzmir depremi ile kaygı düzeyleri daha da artan çocukların ruh sağlığını degerlendirdi ve ebeveynlere 12 maddelik yol haritası 


1) Çocuk sormuyor ise özellikle okul öncesi çağda çocuğa deprem ile ilgili açıklama yapmayın,


2) Çocuğunuzun yanında sürekli enkaz, yaralı vb haberleri izlemeyin,


3) Çocuğunuz size deprem ile ilgili soru sorduğunda yaşına uygun cevaplar verin, korkutmayın. "Hani seninle gömleğin kopan düğmesini dikmiştik, kırılan vazoyu yapıştırmıştık ya onun gibi yıkılan binalar onarılacak" gibi bu sürecin geçeceğini söyleyebilirsiniz.


4) Çocuğunuzda rekreasyon dediğimiz gerileme (alt ıslatma, tırnak yeme, kekeleme, ağlama krizi, uyku terörü) olup olmadığını kontrol edin.


5) Çocuğunuzla daha fazla vakit geçirmeye özen gösterin.  


6) Oyunun iyileştirici gücünü kullanın ve çocuğunuzun oyunları ile çizdiği resim ile dışsallaştırmasına yardımcı olun.


7) Beyin eksik olan bilgiyi tamamlar. O nedenle çocuğunuzun sorduğu soruya o an cevap vermeseniz bile araştırıp cevap vereceğinizi bildirin ve gerçekten araştırıp cevaplayın 


8) Doğanın iyileştirici gücünü kullanın birlikte doga yürüyüşlerine çıkın, sahilde vakit geçirin. İmkanınız varsa ailece katilim gösterin 


9) Sizin kaygili halinizi cocuğun anlamaması mümkün değil. Kendi kaygı düzeyinizi düşürün ve başaramıyor travma sonrası stres bozukluğu ya da kaygı bozukluğu belirtileri gösteriyorsunuz mutlaka yardım alın.


10) Olası yeni deprem ihtimali ile rutininizi değiştirmeyin. Hem kendiniz hem cocuğunuz için eski rutinlerinize (eğer imkan var ise) devam edin. Örneğin cocuğunuzu yatağınızda yatırmayın. 


11) Her an bir felaket olacak beklentisine olmayın ve cocuğun yanımda olumsuz ihtimalleri konuşmayın.


12) Sarılmanın ve sevginizi ifade etmenin  önemini unutmayın ve iyileştirici gücünü kullanın.

DEPREM, COVİD-19 SÜRECİNDEN “AİLE VE ÇOCUKLARIN RUH SAĞLIĞI” KONUŞULACAK


7 Kasım 2020 Cumartesi

  


30 Ekim 2020 merkez üstü İzmir/ Seferihisar olan depremin ardından başta Bayraklı, Bornova ve Buca ilçelerinde yaşayan aileler olmak üzere tüm yurttaşların ard arda gelen felaketlerden etkilenmelerini konu alacak olan ve alannın uzmanı Psikoterapist Ferhat Yılmaz ile Medya Ege yazarlarından Pınar Yeşiltay Sevim’in gündeme dair planladıkları instagram canlı yayını 07.Kasım.2020 Saat: 21.00’da @okuyannane hesabından yayınlanacak.


Özellikle ebeveynleri kaygı yaşayan ve süreçten en çok etkilenen çocukların ele alınacağı programda, çocuklarını Covid-19 sürecinde korumak isteyen ailelere öneriler, Online eğitim sürecine adaptasyonda karşılaşılan sorunlar, eğitim hayatına dair beklentiler ve deprem sonrası oluşması muhtemel travma sonrası stres bozukluğu ve kaygı bozuklukları ele alınacak.

DESTEK ÇIĞ GİBİ BÜYÜDÜ


6 Kasım 2020 Cuma



 DESTEK ÇIĞ GİBİ BÜYÜDÜ 



30 Ekim 2020 merkez üstü İzmir/ Seferihisar olan depremin ardından yaraları sarmak için yurdun dört yanından vatandaşlar, kobiler ve firmalar seferber oldu.


Başlattığı yardım kampanyası büyük yankı bulan Buca Elit Perde kurucusu Sevil Albayrak yaşadıklarını ve başlattığı kampanyayı deprem anında birlikte olduğu  MedyaEge köşe yazarı Pınar Yeşiltay Sevim’e anlattı.



“Salı günü arkadaşlar ile birlikte depremin en çok hasar görüldüğü bölge olan bayraklıya gittik.  Gördüğümüz yıkılan evler ile bizde yıkıldık. 


Sosyal hizmetler, belediye binası, öğretmenler evi gibi çadırların kurulduğu ve insanların ve yardımların toplandığı bölgelere toplanan yardımları ulaştırmak için gittik. 


Gördüğüm manzara tüylerimi diken diken yaptı. Gerekli olan tüm yardımlar fazla fazla yapılıp, 

Merkezlerden dışarı taşmış ve İzmirliler el birliği ile depremzedeler için seferber olmuştu.




Türk insanı ile ve Türk olduğum için bir kez daha gurur duydum.


Deprem alanından evime dönerken düşündüm “Ben bu insanlar için ne yapabilirim “dedim .


Biz perdeciyiz, depremzede ailelerin evlerini yeniden kurarken onların perdelerini yapmak geldi aklıma ancak bu iş sadece benim ile çözülebilecek bir konu değildi. Sosyal medyanın gücünü kullanarak  hemen bir hikaye paylaştım ve beni takip eden tüm perdecilerden destek istedim.


Tüm camia perakendeci toptancı buna destek oldu.

Destek çığ gibi büyüdü 

Şu an 280 ailenin perde sözünü aldık 


Yalnız taş, duvar olmaz dedi perde camiası sağolsun. Sektörüm kampanyanın hakkını verdi. Depremde evlerini kaybetmiş ve yeni evlerine taşınacak her ailenin tüm evinin perdelerini başlattığım kampanya kapmasında sektörümdeki arkadaşlarımla ile birlikte yapacağız.”



İKAME ÇOCUK PSİKOLOJİSİ



Düşünün bir gün eşiniz eve geliyor ve size iş arkadaşının eşinin harika yemekler yaptığını eşinin onun yaptığı yemekleri iş yerine bile getirdiğini ve onunla gurur duyduğunu ancak sizin yemeklerinizin arkadaşının eşinin yemeklerinden daha vasat olduğunu söylüyor. Hatta bu sözler ağzından öyle hırsla öyle talepkar öyle kendinizi kötü hissettiren bir tonda çıkıyor ki ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. 

Bu durumda tavrınız ne olur?

  • Özür dileyerek daha iyi yemek yapmayı deneyeceğinizi mi söylersiniz?
  • Öfkelenerek “Yapmıyorum işte” madem bu kadar isteklisin güzel yemek yapan birisi ile evli olmaya git ve kendine bir aşçı bul mu dersiniz?
  • Yoksa olayın kişiselleştirir, kendinize dert edinir, gece gündüz daha yemek yapmak için diğer hobilerinizden vazgeçerek “yemek kurslarını” mı araştırırsınız.

Kim olursa olsun çok rahatsız olacağı kesin. Verdiği tepki ne olursa olsun kişi kendini değersiz hissedecek, kıyaslandığı için üzülecek ve durumdan etkilenecektir. Oysa farkında mısınız kıyaslama yapılmasına tahammül edememekle birlikte yapmaktan geri durmuyor, özellikle de çocuklarımızı sıklıkla kıyaslıyoruz. Peki bu durumda çocuklarımız kendilerini nasıl hissediyor durup düşünmek gerek! 

Pek çok anne çocuğu sınavdan aldığı notu paylaştığında çocuğunun notundan fazla sınıfta daha yüksek puan alan kaç öğrencinin olduğunu öğrenmek istiyor. Konuyu artık otomatiğe bağlamış kendi notu ile birlikte daha annesi sormadan sınıf arkadaşlarının durumunu paylaşan öğrenciler tanıyorum ne yazık ki. Kendi çocuğunun başarısını ya da başarısızlığını bir başka çocuğu referans noktası alarak belirleyen veli sayısı hiç de az değil. Çocukların bunca yarış halinde, bunca agresif bir hırsla yetişiyor olmasının nedeninin ebeveynler olduğunu artık fark etmemiz gerekiyor. Yakın zamanda okuduğum Olivier Clerc’in “Olduğun Gibisin” adlı çocuk kitabını tüm anne babaların okumasını çok isterim. Yazar kitapta kahramanı minik tavşan üzerinden mesajını iletiyor, karşısına çıkan bir fareden büyük ama attan küçük olan minik tavşanın kendini diğer hayvanlarla kıyaslamak yerine olduğu gibi kabul etmesi gerektiğini konu ediyor. Sanırım çocukların en büyük ihtiyaçları kendileri olarak, kıyaslanmadan, değişmeden, değiştirilmeden büyümek.

Konu değiştirilmek, bir başkası olmaya zorlanmaya geldi madem "İkame Çocuk" Psikolojisi”ni çok güzel anlatan Salvador Dali örneğini de paylaşmış olayım sizlerle. “Ünlü sürrealist ressam Salvador Dali ikame bir çocuktur. Çocukluğundan beri kendinden önce ölen ve ismi kendisine verilen abisi Salvador Dali’den haberdar olmuş ve annesinin onun mezarı başında haftada iki kez ağladığına şahit olmuştur. Annesi ve babasının ölen Salvador hakkında anlattıklarını dinleyerek büyümüş ve sonunda ondan bambaşka biri olmayı seçerek onun ruhunu hayatından kovabilmiştir.. Melekler kadar güzel bir abinin kederi için sürekli göz yaşı döken ve ardından gelen çocuğuna da aynı ismi koyan annesi ona mezarda yatan Salvadordan farklı olabilmek için başka bir yol bırakmamıştır. O da sıra dışı, inatçı, ayrık otu gibi bir palyaço olmayı seçmiştir.”

Her çocuğun biricik ve özel olduğunu, kendi mizacı, tercihleri ve yetenekleri olabileceğini unutmamak gerekir. Aksi halde sürekli kıyaslanan, ikame kılınan bir çocuğun kendisi olarak mutlu bir yetişkinliğe ulaşabilmesi mümkün değildir. Birden fazla çocuğu olan anne babalar, her ne kadar ikisi/üçü de aynı anne babadan da olsa farklı özellikler barındırdıklarını bilirler ama konu başarı, eylem, davranış gibi konulara geldiğinde hepsinin aynı davranmasını beklerler. 

Hani hepimizin bildiği ve sıklıkla kullandığı bir aynim vardır “Karşındaki kişiye sana davranılmasını istediğin gibi davran” diye bilirsiniz, lütfen çocuklarınızı kıyaslarken eşinizin sizi başka bir eş ile kıyaslasa ne hissedeceğiniz gelsin aklınıza e mi?

Not: Yukarıda bahsettiğim kitap çocuk kitab olmakla birlikte her ebeveynin okumasını önerdiğim kıymetli bir farkındalık hikayesidir. İlgilenenler için kitap tanıtım bilteni aşağıdaki gibidir: 

Sen olduğun gibisin Ponpon, Ben seni olduğun gibi seviyorum!
Bak ben sana bir sır vereyim… Biri sana senin hakkında bir şey dediğinde sana kendisi hakkında da bir şey söylemiş olur.
Pozitif ve şiddetsiz iletişim hakkında harika bir hikaye.
Le Pelerin

Küçüklerin birbirini anlamasına ve çatışmalarını şiddetsiz iletişim aracılığıyla çözmelerine yardımcı olacak, pedagojik açıdan güçlü bir hikaye. Hem küçüklere, hem büyüklere!

La Classe Maternelle


Pınar Yeşiltay Sevim


NİKAN KAYA ROMANLARI


25 Ekim 2020 Pazar


Bu hafta ard arda 4 kitabını okuduğum ve ne yazsa okurum dediğim yazardır Nihan Kaya. Önce kitaplarını kitapçı raflarında gördüğüm, sonra instagramdan takip etmeye başladığım, bir süre sonra her yazdığı satırda aydınlandığımı fark ettiğim ve nihayetinde tüm kitaplarını aynı anda sipariş verdiğim tek yazardır. Okumaya o çok meşhur olan ve okumak için sabırsızlandığım deneme (diğer kategorideki) kitapları yerine ( Bütün Çocuklar İyidir, İyi Toplum Yoktur, İyi Aile Yoktur) romanları ile başladığım yazardır Nihan Kaya.

Tanışmak istediğim yazarlar kategorisine ilk sıradan hızlıca giriş yapan, mütevaziliğini doluluğundan alan, tam da ilgilendiğim ne varsa hepsini bünyesinde toplamış kadındır kendisi. 

Şu ana dek kimse için şahsi köşe yazmamışken, köşeme başlı başına değer veren isimdir. 
Önce “Disparöni” ve “Gizli Özne”’yi okuyarak tanıştım yazarın kalemi ile. Kitabı bitirince oturup yazayım dedim sonra oturup yazmak yerine yeni kitabı “Kırgınlık"’a başlamayı yeğledim. Kırgınlık bitince yazacaktım aslında okuduğum üç kitabın özetini ama içimden sıcağı sıcağına bir yenisine başlamak geldi, derken bir de baktım ki bir günde “Kar ve İnci" de bitiverdi.
Şimdi nerden başlayacağımı bilmez bir şekilde bu dört romandan bahsedeceğim size… Hepsi birbirinden hatta kendi içindeki bölümlerinden bağımsız ama birbirlerine sıkı sıkıya bağlı dört roman ismi geçen “Disparöni”,  “Gizli Özne”, “Kırgınlık” ve “Kar ve İnci”. 
İlk okumaya başladığımda kopuk kopuk, flashbackler sürekli zamanlar arasında yolculuk yapan kafa karışıklığı gibi geldi aslında ama nasıl desem hani çakırkeyf dediğimiz keyif veren cinsten. Okudukça anladım, anladıkça aydınlandım, aydınlandıkça sorguladım… Sorguladıkça kızıma sarıldım. 
Nihan Kaya bizlere ebeveynliğin köşe taşlarını gösteriyor bir bir. Bunu yapmayın diyerek değil ama yapılan yanlışlarla çocukların yetişkinliklerinde baş etmekte nasıl da zorlandıklarını hissettirerek. Kar ve İnci’de aile bağlarının önemini, ahlak denen şeyin ahlaksızlığa nasıl sürünebileceğini, baba eksikliğinin buhranını, kardeş kıskançlığını, inanmayı, kız çocuklarının babaları ile olan ilişkilerinin ileride erkek arkadaş ve eş seçimindeki etkisini, bir çocuğun içinden kaç çocuk çıkabileceğini ya da bir çocuğun içinde kaç çocuk ölebileceğini …
Uzun uzun yazmak uzun uzun anlatmak istiyorum aslında ama en iyisi Nihan Kaya okuyun siz! Psikoloji, sosyoloji, toplum bilim, edebiyat, pedagoji ne arasanız bulacağınızdan emin olabilirsiniz.

“BAĞIRMAAAAAA” Çocuğum


13 Ekim 2020 Salı

Ebeveynlik serüvenimizde her ne kadar bilinçli, duyarlı ve ilgili olsak ve bol bol okuyarak kendimizi geliştirmeye odaklansak da, hepimiz kendi ebeveynlerimizden modellediğimiz bir takım geleneksel inançlara sahibiz. 

Sahip olduğumuz bu kök inançlar çerçevesinde bakıyoruz hayata ve gerek tutum davranış gerekse kararlarımda bu inançlar belirliyor genellikle yolumuzu. 

Bu gün ailelerde genellikle gözlemlediğim bazı tutum ve davranış  hatalarına değineceğim:

Modern anne babalar olarak “iyi anne baba çocuğunu asla cezalandırmaz” anlayışını benimsiyoruz. Oysa toplumsal hayatta “kurallar ve yaptırımları” olduğu gerçeğini unutuyoruz. Elbette çocuğa katı cezalar vermekten bahsetmiyorum ama tamamen “serbest ve izin verici ebeveynlik” tutumu ile yetişen çocuğun toplum normlarına uymasını beklemek de doğru değil zira aile topluluğu toplumun en küçük ve en kıymetli yapı taşıdır ve çocuk evde öğrendikleri ile topluma hazırlanır. Bu nedenle de çocuk kuralları, sınırları ve yaptırımları katı olmamak koşulu ile öğrenmelidir. Örneğin yemeğini yemeyi ısrarla reddeden bir çocuğun o gece aç uyuması, olumsuz sözcükleri sıklıkla kullanan bir çocuğun usulünce uyarılarak kısa bir süre istediklerinin ertelenmesi gibi masum yöntemlerle sınırların belirlenmesi  gerekir. 

Diğer bir yanlış düşünce biçimi de “Çocuğuma zaman ayıramıyorsam da bütün ihtiyaçlarını fazlası ile karşılıyor hiçbir şeyden mahrum bırakmıyorum” bakış açısıdır. Unutmamak gerekir ki çocukların ekonomik değeri yüksek oyuncaklara, yüksek teknolojili ürünlere, marka kıyafetlere değil birlikte vakit geçirebileceği, oyun oynayıp sohbet edebileceği, kendisine kitap okuyacak güler yüzlü anne babalara ihtiyaçları var.  ilerleyen yaşlarında sahip oldukların değil ebeveynleri ile geçirdikleri zamanları ve hissettikleri duyguları anımsayacaklar. Birlikte vakit geçirmek deyince gözü koran ebeveynler için şunu da belirtmekte fayda var ki, size çocuğunuzla vakit geçirin derken her anınızı çocuğunuza feda edip kendinizden ödün verin demiyorum elbette. Ancak günde yarım saat birlikte oyun, birlikte keyifli bir sohbet eşliğinde teknolojiden uzak bir aile yemeği, 15-20 dakika birlikte kitap okumak nitelikli vakit geçirmektir. Çocuk sizin yanınıza gelip sizinle iletişim kurmak istediğinde yaptığınız iş her ne ise o işi tamamen bırakıp göz teması ve tebessümle çocuğu dinlemektir aktif iletişim.

“Çocuğum her şeye sahip olmalı, hiçbir şeyden mahrum kalmamalı, ne yapar eder çocuğumun her dileğini gerçekleştiriri” inancı biraz geçmişte kendi mahrum kaldıklarımızın acısını çıkartmak değil mi sizce de? Bir çocuğun hiç muhakeme yapmadan ve hatta ihtiyacı olup olmadığını bilmeden talep ettiği her şey karşılanmalı mı? Peki öğrencilerimin ailelerine sıklıkla sorduğum şu soruyu şimdi sormak yerinde olacak sanırım “Çocuğunuz istedi diye bir ilişki, aşk, arkadaşlık, dostluk, ilgi, başarı satın alabilir misiniz?” Elbette ki alamazsınız çocuğunuzun bazı şeyleri elde etmek için sabretmeyi, hazzı ertelemeyi öğrenmesi, emek vermesi gerekiyor. Ancak siz her dilediğini hemen yerine getirerek sabretmeyi, emek vermeyi, beklemeyi öğrenmesini engelliyor ve hatta tüketim odaklı br birey yetiştiriyorsunuz. İhtiyacı olduğunu düşündüğünüz hatta zaman zaman salt isteklerini de karşılayın elbette ama her dilediği yerine gelen çocuğunuz okul hayatında ya da sosyal hayatında ona her istediğini vermeyen, her söylediğini onaylamayan ve karşı koyan akranlarının arasına karıştığında emin olun pek de mutlu olmayacak. Çocuğunuz reddedilmeyi de beklemeyi de emek vermeyi de öğrenebilmeli ki toplum hayatına kolay uyum sağlayabilsin ve doğru adımlar atabilsin. Oysa biz ebeveynler kendi çektiğimiz yoksunlukları çekmemesi için neredeyse çocuk odaklı yaşıyoruz ve bu da malesef başlı başına yanlış!

“BAĞIRMAAAAAAAA!” diye bağıran anne babaları görünce çocuğun neden bağırdığını anlıyor insan. Çocuğunuzun sakin ve doğru bir şekilde kendisini ifade etmesini istiyorsanız bağırdığında, öfkelendiğinde önce duygusunu yansıtarak “Şu an çok öfkeli olmalısın”, “Şu an canın acımış olmalı”, “Şu an canını sıkan bir durumla karşı karşıyasın” şeklinde durumu özetlemek en doğrusu. Belki çocuğunuz o an öfkeden vurma, ısırma gibi davranışlara bile yöneliyor olabilir. Bu durumda da “Bana vuramazsın ama kırlente vurabilirsin.” gibi onu sakince yönlendirerek sınır koyabilirsiniz yoksa çözüm Bağırmaaaaa diye bağırmak değil!

Özellikle bazı annelerin sıklıkla yaptıkları (zaman zaman da babaların) hatalardan biri de “eşim çocuğuma çok katı davranıyor ben dengeliyorum” diyerek ebeveynler arası tutarsız davranışlara neden olmaktır. Eşlerden biri bir tutum sergilediğinde diğerinin korumacı, kol kanat gerici tutumu çocuğu çelişkiye düşürür. Ortada hatalı bir tutum varsa bunu çözmenin yolu çocuğa taraf olmak değil eş ile çocuğun olmadığı bir ortamda konuyu konuşarak çözmek olmalıdır.

Tipik anne hatalarındandır “Çocuğun eşimden ve kendimden önce gelir” anlayışı. Herkesin çocuğu biricik ve özeldir ancak şunu unutmayın ki siz de biricik ve özelsiniz. İleride kendini tamamen feda etmiş kendisi için yaşamayan ve mutsuz bir çocuk olmasını istemiyorsanız (muhtemelen o da kendinden vazgeçip hayatını kendi çocuğuna adayacak) önce kendi mutluluğunuza odaklanın çünkü mutlu bir annenin yaratamayacağı mutluluk yoktur evladı için. Adanmak değil odaklanmak, bağımlı olmak değil bağlı olmak olsun kuralınız. Siz depresif, mutsuz ve huzursuzken nasıl mutlu bir çocuk yetiştirebilirsiniz ki? Hep söylerim; unutmayın çocuğunuz sizin mutluluğunuzla neşelenip, kaygılarınızla kederlenir.

Sadece çocuk için biten evliliği devam ettirme fikri de doğru olduğu sanılan yanlışlardandır. Çocuğun yuva yıkılınca psikolojisinin bozulacağı düşünülerek tahammül edilir. Oysa güven ve huzur ortamının olmadığı mutlu ebeveynlerle yetiştirilmek bir çocuğa yapılan büyük haksızlıktır. Kavga, küslük, tahammülen iletişim çocuk psikolojisi için sağlıklı değildir. Çocuk anne ve babası ayrı ayrı bile olsa mutlu ve huzurlu olduğunda daha güvende hissedecektir.

Son zamanların en sık yapılan ebeveynlik hatası da “Çocuğumu mükemmel yetiştirmeli, mükemmel çocuk yetiştirmeliyim” olsa gerek. Mükemmellik beklentisi içinde olan anne ve babalar kötü haber çocuğunuza en en en büyük kötülüğü siz yapıyorsunuz. Derslerinde en başarılı, en sosyal, en aktif, en sportif, en sanatçı ruhlu, en yaratıcı, en girişimci, en zeki, iletişimi en iyi, en mutlu, en en en bir tane çocuk var onu da ben yetiştiriyorum :) Şaka bir yana bir çocuğun her kulvarda “en” olması hatta bir kulvarda bile “en” zordur. Yoğun emek, sık tekrar, yetenek ister. Siz kendi hayatlarınızın en iyisi olun bırakın çocuğunuzun peşini artık. Hem satranç turnuvasına katılıp, hem aktif yüzücü olup, lisanslı spor yapıp, piyano ve kreman kurslarına devam ederken yüksek okul başarısı beklentileri ile hem kendinizi hem de çocuğunuzu strese sokmayın. Gözlemleyin, öğretmenleri ile görüşün ve kendisine danışın; ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirin ki ne çocuğunuz üzülsün, ne siz üzülün… Ne paranız boşa gitsin, ne emeğiniz ne de çocuğunuz.


WAYFAIR SKANDALI VE ÇOCUKLARI GÜVENDE TUTMAK İÇİN EBEVEYNLERE ÖNERİLER


Son günlerde dünyada olup bitenlere inanmakta güçlük çeker olduk. Corona Virüs süreci ile değerini bir kez daha anladığımız aile, iş ve sosyal hayatlarımıza şimdilerde “güven” zedelenmesine neden olan ve bizleri bir kez daha takıntı ve kaygı bozukluğuna zorlayan skandal gündemlerle devam ediyoruz.

Elbette ki her ebeveynin öncelikli ve ayrıcalıklı yönüdür evladı. Daha doğduğu andan itibaren hayatlarımızı bir şekilde çocuklarımıza göre düzenleriz. Onların sağlıklı bir şekilde büyümesi, güvende ve mutlu olması için var gücümüzle mücadele eder, başarıları ile gururlanır, neşeleri ile seviniriz. Başlarına gelebilecek her türlü sorun ve sıkıntıdan sakınır, en çok da güvenliklerinden endişeleniriz. 

Yakın zamanda hepimizi (en çok da anne babaları) dehşete düşüren bir skandal çalınır oldu kulaklarımıza… Basında, sosyal medyada, gündelik konuşmaların satır aralarında Wayfair Skandalının ayrıntılarına dair bilgi sahibi oluyoruz sıklıkla.

Wayfair aslında resmi olarak, oldukça yüksek rakamlara satışa sunulan ürünlerin (mobilya, oyuncak …vb) bulunduğu bir online e-ticaret şirketi olarak biliniyordu taki Reddit ve Twitter tarafından büyük destek bulan iddialar ortaya atılıncaya dek. İddialara göre sitede yüksek bütçelerle satılan ürünler aslında kayıp çocukların ismini taşıyor ve şirket mobilya, oyuncak gibi ürün  ticaretini paravan olarak gösterip çocuk kaçakçılığı ile uğraşıyor. Kaçırılan çocukların isimleri ile eşleştirilen sözde ürünler ile (örneğin Waldorf Bala ahşap oyuncak satış fiyatı: 240.000TL) çocuklar organ kaynağı ya da cinsel sömürü için malzeme yapılıyor.

Bu korkunç aynı zamanda utanç verici iddiaların gerçeğe çok yakın olduğunun belgelenmiş olması da biz anne babaları ciddi anlamda kaygılandırıyor, üzüyor ve daha korumacı bir ebeveynlik modeline evriltiyor.

Dünyada pedofili metotlarının dijitalleştiği günümüzde çocuklarımızı sakınıp saklayarak koruyacağımıza olan inancımız daha da güçlenmekte. Her okuduğumuz haber, işittiğimiz vaka ile maalesef kaygı düzeyimiz artmakta ve psikolojimiz bozulmakta. Daha ayakkabısını bile bağlayamayan çocuklarımızın bireyselleşmesi, sosyalleşmesi gibi önemli adımları pas geçip, ne yazık ki salt güvenlik nedeni ile elimizin altında tutmaya mahkum edeceğiz gibi görünüyor. Oysa çocuklarımızın en çok güvenlik algısına ve güvenilir bir dünyada yetiştiklerine inanamaya ihtiyaçları var. Fakat içinde yaşadığımız günümüz dünyasında her geçen gün kötülükten beslenen grupların artması ile en çok da geleceğe ve insanlara olan güveninini yitiren ebeveynlerin kaygıları ile büyüyor yeni nesiller.

Sevgili anne babalar,

  • Öncelikle elbette birinci derecede önemli olan şey çocuklarımızı korumak ancak unutmamalıyız ki çocuklarımızı korumak demek sadece fiziksel olarak kötülüklerden uzak tutmak anlamına gelmiyor. Gerçekten çocuğunu korumak isteyen ebeveynlerin fiziksel, ruhsal ve psikolojik olarak önce kendilerinin sağlıklı kalmaları ve akabinde de çocuklarının holistik (bütüncül) olarak sağlıklı olmasına destek olmaları gerekiyor. Kısacası okuduğunuz, duyduğunuz ya da yaşadığınız her olayda kaygılanmak yerine döneme uygun sağlıklı adımları atabilmeniz çok önemli.
  • Dijital tehlikenin en yüksek riski barındırdığı günümüzde çocuklarımızın teknoloji ile geçirdiği sürede nelere maruz kaldığının incelenmesi ve gerekli düzenlenmelerin yapılması da çok önemli. Pornografi, uyuşturucu madde, cinsellik, kumar, organ kaçakçılığı ve şimdilerde çocuk kaçakçılığı başta olmak üzere aklımıza hayalimize gelmeyecek kötülüklerin dijital yollarla çocuklarımıza ulaşabileceğini aklımızdan çıkarmayalım.
  • Çocuklarımızla sağlıklı iletişim kurmak ve mahremiyeti öğretmenin önemi azımsanmayacak kadar büyük. Yakın zamanda siber suçlara başvurduğum ve Cumhuriyet Savcılığına şikayetçi olduğum bir olay çocuğumla iletişimimin açık ve şeffaf olması sayesinde açığa çıktı. Kızım 8 yaşında online bir pedofilinin “Olgun erkeklerden hoşlanır mısın?” cümlesinden rahatsız olacak kadar mahremiyet algısı gelişmiş ve durumu babası ile paylaşacak kadar iletişim odaklı olması sayesinde durumun başında müdahale edebildik. Unutmamalıyız ki çocukları korkutarak, ceza vererek onları korumak mümkün değil. Günümüzde yapılabilecek en sağlıklı şey çocukla doğru iletişim kurmak, çocuğu ve duygularını gerçekten başka bir şeyle ilgilenmeden dinlemek ve onu anlamaya çalışmak olmalı. Aksi halde çocuk korkuya kapılarak ebeveynlerden gerçekeri saklayabileceği unutulmamalı.
  • Çocuğa baş edebilme becerileri ve hayır diyebilme özerkliği öğretilmeli. Çocuk salt birileri talepte bulunuyor diye boyun eğmemesi gerektiğinin bilincinde yetiştirilmeli. Bunun için aile içinde çocuğun fikirlerinin önemsendiği vurgulanmalı ve görüşlerine önem verilmeli, dikkate alınmalıdır.
  • Sosyal duyarlılık ve vicdan gelişimi noktasında aile ne kadar hassas ise çocuk da o kadar hassasiyet kazanacaktır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantısı ile haraket eden ailede yetişen çocuğun sosyal duyarlılığının çok gelişmiş olması beklenemez. Oysa iyi-kötü ayrımı yapabilen, vicdanlı ve merhametli çocuklar daha çok sosyal duyarlılığı yüksek ailelerde yetişmektedir. Bu çocukların kendilerini korumaları, iyiyi kötüden ayırarak kötü niyetli insanlardan uzak durmaları daha olasıdır. Çocuklarınızın gelecekte vicdanlı merhametki ve şiddet, vahşet ve olumsuz durumlardan korunması için sizin iyi-kötü ayrımını küçük yaşta öğretmiş olmanız önemlidir.
  • Çocuğunuz size bir şey anlatmak istediğinde önemli ya da önemsiz ayrımı yapmadan dinlemeniz çocuğunuzun size güvenmesi ve aranızda bağ oluşması için gereklidir. Lütfen çocuğunuzla iletişim kurarken göz teması kurmayı unutmayın, ne cevap vereceğinizi, ne öğütleyeceğinizi düşünmeden sadece dinleyin ve anlamaya çalışın. Hiç bir şey çocuğu anne babası tarafından anlaşılmış olmaktan daha fazla memnun edemez. Sorununun çözülmesinden çok anlaşışmaya ihtiyaç duyduklarını unutmayın.
  • Önce hemen şimdi siz ellerinizi kaldırın ve yavaşça sosyal mecra bağımlılığından sıyrılın. Tüm gününü sosyal mecralarda geçiren bir ebeveynin çocuğunu ne fiili ne de dijital kötülüklerden koruması daha doğrusu çocuğunun tehdit altında olduğunu bile görmesi bile mümkün değil. Gerçekten çocuklarınızı koruyabilmeniz için öncelikle kendi ruh sağlığınızı, psikolojinizi korumanız ve bağımlılıklardan arınmanız şart. Ancak o zaman çocuğunuza bilgi okur yazarlığı ve doğru teknoloji kullanımı noktasında söz söyleyebilirsiniz.
  • Kaygılanmadan, öfkelenmeden önce kendi ebeveynliğinizdeki eksikleri, iletişinizdeki aksaklıkları, bağımlılıklarınızı ve zaaflarınızı gözden geçirin ve ilk adımı önce kendiniz, çocuğunuz sonra da tüm çocuklar için atın!

Pınar Yeşiltay Sevim
13.Temmuz.2020

“DUYU’LMAK İSTİYORUM”


 Yardımsız Ayakkabısını bile bağlayamayan nesiller

“Bırakın genetiği değiştirilmiş yiyeceği, genetiği değiştirilmiş çevrelerde nefes almaya çalışıyoruz.”

Ekran Resmi 2020-08-25 01.10.41.png

Duyu Bütünlemenin çocuk beyninin gelişimindeki mucizevi etkisini kaleme alan Ebru Albayrak Sidar’in “DUYU’LMAK İSTİYORUM” adlı kitabını okuduğumda duyu bütünlemenin önemini daha iyi kavradım. Ve ülkemde keşfedilmeyi bekleyen pek çok duyusal uyaran eksikliğine bağlı sorunlar yaşayan çocuğun varlığını fark ettim. Köşemde bu hafta yaşamla mücadelede, sosyalleşmede ya da kendisini ifade etmekte zorlanan çocuk ebeveynleri için değişen epigenetiğimizi de göze alarak bizden çocuklarımıza aktarılan ve hızla değişen çeşitli unsurlardan doğa başlığını sizlere aktarmak istedim.

Değişen doğada kalma süresi, fiziksel aktivite eksikliği, ekrana maruz kalma süresi, düzenli uyku ve beslenme başlıklarının çocuğun gelişimindeki önemi yadsınamaz derecede büyük.

Gelin bu gün DOĞA başlığını ele alalım.

DOĞA: Ebru Albayrak Sidar kitabında “Bırakın genetiği değiştirilmiş yiyeceği, genetiği değiştirilmiş çevrelerde nefes almaya çalışıyoruz.” diyor. Beynin çalışması, kasların görevini yerine getirmesi için için en hayati ihtiyaç oksijen fakat maalesef özellikle metropolde yetişen residance çocukları için sağlıklı oksijen alımından söz edebilmek neredeyse imkansız. Egzoz dumanı, klima ortamı, kapalı kapılar ardında büyüyor çocuklar. Kapalı alanlarda büyüyen çocuklarımız daha depresif, gergin ve maalesef mutsuz. Oysa çocukların doğada vakit geçirmeleri (tıpkı biz yetişkinler gibi) serotonin seviyelerinin artması ve mutlu hissetmeleri için çok önemli. Ayrıca doğada olmak D vitamini ihtiyacının karşılanması açısından da büyük önem arz ediyor. Unutulmamalıdır ki D vitaminin insan davranışları, psikolojisi ve hatta otizm spektrum bozukluğu gibi belirgin zihinsel farklılıkların oluşumuyla yakından ilişkisi var.

Çocukların rutin düzenlerinde seratonin miktarının artması için (mutlu hissetme) doğada (gün ışığında) vakit geçirmesi, sakinleşmeleri ve uykularının düzenlenmesi için de melatonin salgılanmasına ihtiyaçları var.

Yapılan bilimsel çalımalarda açık hava vakit geçiren çocuklarda uzağı görme kusuru olarak tanımlanan miyop bozukluğun çok daha az görüldüğünü kanıtlıyor. Bunun nedeni olarak da beynin kullandığı alanları geliştirmek ve kullanılmayanları köreltmek (budamak) için programlanmış olmasını ileri sürüyor. Yani kısacasıkapalı alanlarda, dar mekanlarda ve belli sınırlar içinde yetiştirilen çocukların görme duyusu uzak mesafeyi algılamasına daha az gereksinim duyduğu için beceriyi geliştirmemiş olmasından kaynaklanıyor. Beyin bu özelliğini gelişmediği için resmen buduyor.

Hem ruh sağlığı, hem fizyoloji hem de göz kusurları gibi faydasının yanında motor beceri gelişimi noktasında da çocukların doğada olması yararlı.

Fark etmişsinizdir yeni nesil çocuklar ağaca tırmanma, kaydırağa çıkma, tahterevallide dengede durma hususlarında bile yardıma gereksinim duyar haldeler. Bir çok çocukda denge merkezi sorunları var. Neredeyse her adımda düşüyor, atılan topu yakalayamıyor, fırlattıkları objeyi hedefe ulaştıramıyorlar. Biriken enerjilerini ellerindeki aygıtları oynayarak atmalarını bekliyor, yardımsız ayakkabısını bile bağlayamayan nesiller yetiştiriyoruz. Nedeninin kapalı alanlar ve doğadan uzak yaşam, baş etme becerisi ve motor gelişiminin tamamlanamaması olduğu aşikar. Yeniden kendi kendine yetebilen çocuklar yetiştirebilmek için çocukların doğaya ihtiyaçları var.

Çocuklarınızla doğada bir yolculuğa çıkmaya, birlikte oynamaya, ağaçları tanımaya (öncelikle belki de sizin çalışmanız gerekecek hangi yaprak hangi ağaca ait diye) daha fazla vakit ayırmaya ne dersiniz? Emin olun hem size hem de çocuğunuza çok iyi gelecek.

Pınar Yeşiltay SEVİM
25.08.2020
İzmir


Ebeveynlerde BAŞARI Algısı


“Yeni bir şey yapmak veya bilindik bir şeyi başka bir yolla yapmak başarılı etkileşimler için hayati önem taşır.”

21.yy ebeveynleri olarak çocuklarımızın başarılarına odaklanmış haldeyiz. Gittikleri okullarda gösterdikleri başarılar ile çocuğumuzun kapasitesini değerlendirir, aldıkları notlara göre sınıflandırı olduk değerlerini. Oysa çocuğun akademik gelişimi dışındaki gelişimlerini görmezden gelme eğilimi gösteriyoruz sıklıkla. Benim her fırsattada bahsettiğim ayakkabı bağlayamayan, ağaca tırmanamayan, bakkaldan tek başına ekmek alamayan çocuklar yetiştirip okul başarısını öne çıkarır olduk. 

“Başarı nedir?” sorusunu sorduğum ebeveynlerden “aldıklar notları” anlatan cevaplar aldığımda her seferinde durup düşünürüm neden başarıyı salt akademik algılıyoruz diye. Elbette pek çok nedeni olmakla birlikte sanırım eğitim sistemindeki değerlendirme kriterlerinin ve toplum kabulünün bu yönde olması esas sebep. Matematikte, fende yüksek puanlar alan ama selamlaşmayı bilmeyen, insan ilişkileri gelişmemiş, toplumsal bakamayan ve bireysel çıkarlara odaklanmış nesiller yetiştiriyoruz elbirliği ile.

Oysa başarı her biri biricik ve özel olan çocukların her gün toplumsal, ahlaki, vicdani, sosyal yönden gelişmelerini de kapsayan bir kavram aslında. 

Her çocuğun ilgi ve yeteceği doğrultusunda bir önceki günden bir adım önde olabilmesi değil midir başarı? 

Yeni bir şey denemesi, hata yaptığında özür dileyebilmesi, farklı yetenekler keşfetmesi, akranları ya da büyükleri ile sağlıklı iletişim kurabilmesi, toplum normlarına uyum sağlayabilmesi, bazı şeyleri sorgulayabilecek kadar düşünmesi, aktif dinleyici olabilmesi, kendisini doğru ifade edebilmesi, okuduğunu anlayabilmesi, anladığını anlatabilmesi, vicdani gelişimini tamamlaması, bilerek ve karşılıksız iyilik yapması başarı değil midir?

Sevgili anne babalar çocuğunuzun başarısını değerlendirirken lütfen gelişim dönemi özelliklerini ve bu bağlanda edindikleri kazanımları da dikkate alın. Amacımız sadece analitik anlamda başarılı bir çocuk yetiştirmek olmamalı. Elbette okul başarısını önemsemeyin demek değil anlatmak istediğim ama okul başarısının tek kriter olmadığı hususunda farkındalık yaratmak. 

Çocuğunuzun aşağıdaki başlıklardaki gelişimlerinin ne düzeyde olduğunu incelemenizi ve yatırımını ona göre yapmanızı önemle rica ederim.

* Bilişsel / Duyuşsal Gelişim: Okuduğunu anlama, ifade edebilme, matematik alanlarına hakimiyet, sayısal alanlarda yeterlilik

* Psiko sosyal / Duygusal Gelişim: Akranları ve büyükleri ile sağlıklı iletişim kurma, baş edebilme becerileri, kendisini ve duygularını sağlıklı ifade edebilme,

* Psikomotor Gelişim: Sportif faaliyetlerde yeterlilik, fiziksel olarak yaşının gerekliliklerini yapabilme, el göz koordinasyonu kurabilme, kalem tutma, yazı yazma, vücut uzuvlarını kullanabilme (ağaca tırmanma, ayakkabı bağlama, kendi kendini besleyebilme)

Özbakım / Bireysel Gelişim: Öz bakımını gerçekleştirebilme

 Dil Gelişimi Alanı: Sözel ifade yeteneği, ezber, 

Vicdani gelişim: insan olabilme erdemi kazanma

Toplumsal normlara uyma

Ahlaki değerlere uyum sağlama

Pınar Yeşiltay Sevim


PSİKOLOJİK DERİNLİĞİ OLAN BİR KİTAP ÖNERİSİ


12 Ekim 2020 Pazartesi

Adının anlamı her ne kadar "Ağrılı Cinsel Birleşme" olsa da Disparöni ya da “Yaşam Korkusu” yazarının tabiri ile aslında hep bekleyen bir kadınla hep arayan bir adamın, hep düşünen bir kadınla hep yapan  hareket eden bir adamın öyküsü. İkisinin hayatla ve birbirleri ile kurdukları sancılı ilişkinin öyküsü.

0-(6)-122.jpg

Var olmak  birey olmak mücadelesi veren, ailesinin ona yüklediği kocaman bir yük gibi taşıdığı soylu soy isminden arınıp salt kendisi olarak var olabilmek isteyen ama beceremeyen Feraye ile, cocukken babasI ve annesi tarafından görülmediği icin belki de sürekli görünme ve hareket etme ihtiyacı duyan Cem'in okura kendini sorgulatan hikayesi.

Bu hikayede ailesi tarafından görülmeyen, az görülen karakterler var. Ve her birinin geleceğinde cocukluk sancılarını dindirebilmek icin seçtikleri yolların tezatlığı sarıyor okuru. İkiz kardeşlerin yaşayabileceği özerk/ ayrI birey olma mücadelesi, kardeş kaybında ya da yas dönemlerinde cocuklarIn hissedebilecekleri sucluluk duygusu ve bu duygunun bir ömür yakalarını bırakmaması, babası tarafIndan görülmek  isteyen babası kendisi ile hiç ilgilenmese de babası uğruna ürkse bile her şeyi yapabilecek kız çocuklarının yürek sızısı, cocuklarda obje/eşya/yastık bağımlılığı...

Bu bir roman gibi görünse de kişisel içsel yolculuk rehberi, cocuk gelişimi bas ucu kitabi, Arkeoloji ve fizik alanlarına değinen bilim& sanat kitabi bana göre. Okumasını bilen okur icin güzel bir kitap. Derinliğine inen icin kıymetli bir kitap. Bastan söyleyeyim beklentiniz aşk, cinsellik, girift ilişkiler ise bu kitabi boşuna almayın. Alsanız da okumaz, okusanız da sevmezsiniz. Bu kitabi hakkini verecek gerçek okur tercih etmeli.

Ben bir çocuk gelişim alanında çalışan eğitimci olarak kitabı çocukluk travmalarının, anne baba tutumlarının, ebeveyn eksikliğinin, kardeşlerle verilen mücadelenin bireyi ilerleyen yaşamında diğer koşulları çok gelişmiş olsa bile tepetaklak edebileceğini bir kez daha gördüm bu kitapta. Çocuklarının geleceğini hazırladığını düşünerek sürekli çalışan, ekonomik olarak çocukların hem istek hem de ihtiyaçlarını fazlaca karşılayan ama çocuğu ile vakit geçirecek vakti olmayan ebeveynlerin çağında, gelecekte çocuklarını neler bekleyebileceğini görmek için iyi bir kaynak bu kitap.

Bakın kitap arka kapak yazısı nasıl devam ediyor;

“Dis zorluk belirten ön ek, para ile, unia birleşme anlamına geliyor. 

Nihan Kaya, Feraye ve Cem’in bu dünyayla birleşmeye çalıştıkça canlarının yanmasını anlatırken yine insan psikolojisinin dehlizlerine dalıp başarıyla çıkıyor. “O kadar uzun zamandır bekliyorum ki artık beklemenin kendisine dönüşmüş gibiyim. Beklemek bütün vaktimi alıyor; bütün ömrümü, hayatımı kaplıyor. Artık bekçi gibi, Godot’yu bekler gibi, Mehdi’yi bekler gibi, beklemenin kendisini bekler gibi bekliyorum. Hayatım kesik elektriğin gelmesini bekleyen tam teçhizatlı bir elektrikli makine gibi. Beklediğim gerçekleşince görünür olacak mahiyeti. O kadar uzun zamandır arıyorum ki artık ne aradığımı bile hatırlamıyorum.Net olarak zihnime kazınmış tek şey, arıyor olduğum. Her yerde, her şeyde, durmadan arıyorum. O kadar kaptırmışım ki kendimi aramaya, aradığımı bulduğumda onu aynı zamanda yitirmiş mi olacağım diye korkuyorum bir yandan.”

Yazar: Nihan Kaya
Yayınevi: İthali Yayınları
Sayfa Sayısı: 264

Derinlikli edebiyat sevenlerin keyifle okuması dileğimle.

Pınar Yeşiltay Sevim


YANLIŞLIKLA DÜNYANIN ÖBÜR UCUNA UÇAN ÇOCUK


3 Ekim 2020 Cumartesi

 “Normal olmak ya da olmamak…”

Hani bazı kitaplar vardır daha önce okumadığınıza pişman olduğunuz, iyi ki okudum hissi veren ve hiç bitmesin istenen. Çizgili Pijamalı Çocuk kitabının ödüllü yazarı John Boyne’den çocuk/genç kategorisinde yer alan ve farklılıklar üzerine odaklanan “Yanlışlıkla Dünyanın Öbür Ucuna Uçan Çocuk” adlı eserinde farklı olduğu için çocuğunu olduğu gibi kabullenemeyen bir aileye odaklanıyor. 

7aca6187-ae8c-4837-8357-866d628d3d77.jpg

Toplumun normal kabul ettiği gibi olmayan bireylerin, engellilerin, zihni farklı işleyen kişilerin ya da ilgi ve yetenekleri diğerlerinden ayrı olan kişilerin ne yazık ki toplum tarafından ötekileştirilmesi durumu ile çok sık karşılaşıyoruz. Hele konu çocuklar olunca farklı gelişen çocukların diğer çocuklar tarafından etiketlenmesi durumu var ki dışlanan çocuk açısından tam anlamıyla bir travma sebebi. 

Peki ya sadece farklı olduğu için çocuğunu kabul etmeyen bir anne - baba düşünebilir misiniz? 

Obsesif bir şekilde normal olmaya odaklanmış aile çocuğunun normal kabul edilmeyecek yetenekleri olduğunu fark ederse neler yapabilir?

Sadece farklı olduğu için çocuğundan vazgeçebilir mi?

Normal olmak ne demek?

işte tüm bu soruların cevaplarını veren Tudem Kültür Yayınlarından çıkmış “ Yanlışlıkla Dünyanın Öbür Ucuna Uçan Çocuk” kitabını okurken toplum baskısı dolayısı ile evlatlarının farklı olmalarını benimseyemeyen aileler geldi aklıma. Sadece onların bekledikleri gibi olmadığı için çocuğunun mutluluğunu engelleyen, çocuğunun geleceğine farklı yön vermeye meyillenen aileler.

Bazen kültürel, bazen toplumsal, bazen dini bazen de felsefi nedenlerle çocuğumuzun kendisi olmasını engelleriz. Bizim istediğimiz gibi davranmasını, istediğimiz gibi olmasını, kılık kıyafetinden sözcüklerine, seçeceği meslekten eş seçimine ailemize yaraşır olması gerekçesi ile müdahale eder, tercihlerini yaşamasını engelleriz. Oysa hiç bir çocuk anne babasının beklentilerini karşılamak ve onların istediği gibi olmak için gelmemiştir dünyaya. Okyanuslarda yüzmeye meyletmiş bir balığın, çöllerde kumları aşmasını istemek gibidir bu talepleri ailelerin. 

Farklı olmanın kötü bir şey olmadığını ve hazzını keşfeden çocuğun tüm baskılara ve tüm imkansızlıklara rağmen “kendisi olarak kalmayı” tercih edebileceği gibi hayallerinden kişiliğinden ödün vererek beklentilere cevap vermek üzere değişmeye çalışması sadece mutsuzluk getirecektir.

Unutmayın, her kuş uçabilir ama yüzemez. Bu balıklar için de geçerlidir. Her balık yüzer ama uçamaz. O halde neden her çocuğun aynı olması, aynı derslerde yüksek performans göstermesi beklenir hiç anlamam.

Sevgili aileler lütfen çocuğunuzun farklılıklarını keşfedin, ilgi ve yeteneklerini geliştirin, eksik olduğu yönler için onları eleştirmek yerine eksikliklerini normal seviyeye çekecek desteği verin ama lütfen zorlamayın. Ve unutmayın ki, çocuğun ilgi ve yeteceği olmayan bir alanda 100 birimlik yatırım yapmak yerine, ilgisinin olduğu alanda 40 birimlik bir yatırım çocuğu çok daha fazla geliştirecektir.

Unutmayın ki, her çocuk biricik ve özeldir. Uçan da, yüzen de, sürünen de bırakalım kendi alanında başarılı olsun ya da olmasın. Ama kendisi olsun.

Ve sevgili aileler, lütfen çocuklarınıza bu kitabı okuyun. 

Pınar Yeşiltay Sevim
 

Kaynak: YANLIŞLIKLA DÜNYANIN ÖBÜR UCUNA UÇAN ÇOCUK - Pınar Yeşiltay Sevim

Çocuğunuza Okumayı Sevdirecek Kitap Önerileri



Çocuğunuza Okumayı Sevdirecek Kitap Önerileri

Çocuğunuzu kiminle tanıştırdığınıza dikkat eder, sevmediğiniz konuşmasını üslubunu beğenmediğiniz ve kötü örnek olacağını düşündüğünüz kişileri çocuğunuzun çevresinden uzaklaştırırsınız değil mi? Çünkü çocuğunuzun çevresindeki kişiler çocuğunuz için rol model olacak, kişisel gelişimine katkı sağlayacak ve oluşmakta olan karakter gelişiminde etkili olacaktır. 

İşte nasıl ki çocuğunuzun herkesle arkadaş olmasını, her insanla vakit geçirmesini istemezseniz her kitabı okumasını da onaylayamazsınız. O nedenle de okuyacağı kitapları titizlikle seçmeniz, mümkün ise öncelikle sizin okumanız ya da referans edilen kitapları tercih etmeniz gerekir.

Ben söz konusu kızımın okuyacağı kitaplar olunca öncelikle kendim okumayı tercih edenlerdenim. Kendi süzgecimden geçirmediğim hiç bir kitabı nasıl kitaba okutmuyorsam, asla sizlere de tanıtmamaya özen gösteriyorum.

Aşağıdaki liste, 8 -12 yaş aralığındaki ilk öğretim çağı öğrencilerinin okuması için Sudelina’nın kitaplığından seçtiklerim. Bu kitapları okurken, anlatırken kızımla keyif aldık. Kimisi mizah, kimisi etkinlik, kimisi dram ama her biri ayrı ayrı çok kıymetli eserler.

Eğer çocuğunuzun kitap okuma alışkanlığı edinme noktasında eksiği olduğunu düşünüyorsanız önce bir sorun kendinize ben bu kitaplardan hangilerini okudum diye. Ya da siz çocuğunuza önermek için hangi kitapları tercih ettiniz bu güne dek? 

İyi bir okuyucu olmak, keyif veren ilgi çeken kitapların keşfi ile mümkündür. Sevmediği, ilgilenmediği, önemsemediği içerikler yerine çocuğunun ilgi ve yeteneklerine uygun kitapları keşfetmeyi öğrendiğinizde, çocuğunuzla kitap saatlerinde gerçekten çocukla birlikte oyun, etkinlik ve kitap odaklı faaliyetler düzenlediğinizde eminim çocuğunuz okumayı da okuma saatlerini de çok sevecek.

İşte bizim beğenerek okuduğumuz (önce benim sonra da Sudelina’nın) kitaplar seçkisinin başındakiler listesi:

 

1) Sadako – Eleanor Coerr

2) Küçük Prens – Exupery 

3) Dev Şeftali – Roald Dahl (can yayınları)

4) Babamın Yaramazlıkları - Bu Yayıncılık 

5) Annemin Yaramazlıkları -  Bu Yayıncılık 

6) Ben Yaramaz Degilim -Bu Yayıncılık 

7) İçimdeki Muzik

8) Küçük Kara Balık – Samed Behrengi (can yayınları)

9) Dedemin Bakkali - Şermin Yaşar

10) Dedemin Bakkalı Çırak - Şermin Yaşar

11) Abartma Tozu - Şermin Yaşar

12) Yanlislikla Dünyanin Öbür Ucuna Uçan Çocuk

13) Çizgili Pijamalı Cocuk

14) Çocuklar Arasında – Dostoyevski (can yayınları)

15) Şamatalı Köy ( 3 kitap seri) - Pegasus Yayinlari

16) Kumkurdu – Asa Lind (3 kitap seri) Pegasus Yayinlari

17) Mavi'nin Mutlulugu -  Desen Kitap

18) Sivrisinek – Ömer Seyfettin (günışığı kitaplığı)

19) Bir Sakız Dünyayı Dolaşabilir mi?

20) Çocuklar ve diğer şeyler (resimli kitap) - Desen Yayinlari

21) Çıtır Çıtır Felsefe Dizisi – Brigitte Labbe (10 kitap – günışığı kitaplığı)

22) Pippi Uzunçorap 1. kitap – Astrid Lindgren Pegasus Yayinlari 

23) Momo - Michael Ende

24) Süper Hugo Serisi - Tudem

25) Evren Avuçlarının Arasinda - Desen

26) Şiir Saldım Gökyüzüne- Tudem

27) Regl Kitabi -  Genç Kızların Büyüme Rehberi - Marti yayınları 

28) Bir Şeftali Bin Şeftali – Samed Behrengi (can yayınları)

29) Öfke Daği - Monera

30) Minik Dev - Monera

31) Kitap Günlüğüm- Tudem

32) Canim Agacim -  Can Cocuk

33) Charli’nin Çikolata Fabrikası - Roald Dahl

34) Charli’nin Cam Asansörü - Roald Dahl

35) Matilda - Roald Dahl

36) Vücudumuz - YKY (Yapı Kredi Yayınları) - Bil Bakalım Serisi

37) Zirvenin Dibindeki Çocuk - Tudem

38) Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim - Zehra İpşiroğlu - Tudem

Kaynak: Çocuğunuza Okumayı Sevdirecek Kitap Önerileri - Pınar Yeşiltay Sevim

© Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı
Maira Gall
Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı - ©

Blog Tasarımı

Bu sitede yayınlanan yazılar ve resimlerin izinsiz kullanılması
5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına aykırıdır.