NİKAN KAYA ROMANLARI


25 Ekim 2020 Pazar


Bu hafta ard arda 4 kitabını okuduğum ve ne yazsa okurum dediğim yazardır Nihan Kaya. Önce kitaplarını kitapçı raflarında gördüğüm, sonra instagramdan takip etmeye başladığım, bir süre sonra her yazdığı satırda aydınlandığımı fark ettiğim ve nihayetinde tüm kitaplarını aynı anda sipariş verdiğim tek yazardır. Okumaya o çok meşhur olan ve okumak için sabırsızlandığım deneme (diğer kategorideki) kitapları yerine ( Bütün Çocuklar İyidir, İyi Toplum Yoktur, İyi Aile Yoktur) romanları ile başladığım yazardır Nihan Kaya.

Tanışmak istediğim yazarlar kategorisine ilk sıradan hızlıca giriş yapan, mütevaziliğini doluluğundan alan, tam da ilgilendiğim ne varsa hepsini bünyesinde toplamış kadındır kendisi. 

Şu ana dek kimse için şahsi köşe yazmamışken, köşeme başlı başına değer veren isimdir. 
Önce “Disparöni” ve “Gizli Özne”’yi okuyarak tanıştım yazarın kalemi ile. Kitabı bitirince oturup yazayım dedim sonra oturup yazmak yerine yeni kitabı “Kırgınlık"’a başlamayı yeğledim. Kırgınlık bitince yazacaktım aslında okuduğum üç kitabın özetini ama içimden sıcağı sıcağına bir yenisine başlamak geldi, derken bir de baktım ki bir günde “Kar ve İnci" de bitiverdi.
Şimdi nerden başlayacağımı bilmez bir şekilde bu dört romandan bahsedeceğim size… Hepsi birbirinden hatta kendi içindeki bölümlerinden bağımsız ama birbirlerine sıkı sıkıya bağlı dört roman ismi geçen “Disparöni”,  “Gizli Özne”, “Kırgınlık” ve “Kar ve İnci”. 
İlk okumaya başladığımda kopuk kopuk, flashbackler sürekli zamanlar arasında yolculuk yapan kafa karışıklığı gibi geldi aslında ama nasıl desem hani çakırkeyf dediğimiz keyif veren cinsten. Okudukça anladım, anladıkça aydınlandım, aydınlandıkça sorguladım… Sorguladıkça kızıma sarıldım. 
Nihan Kaya bizlere ebeveynliğin köşe taşlarını gösteriyor bir bir. Bunu yapmayın diyerek değil ama yapılan yanlışlarla çocukların yetişkinliklerinde baş etmekte nasıl da zorlandıklarını hissettirerek. Kar ve İnci’de aile bağlarının önemini, ahlak denen şeyin ahlaksızlığa nasıl sürünebileceğini, baba eksikliğinin buhranını, kardeş kıskançlığını, inanmayı, kız çocuklarının babaları ile olan ilişkilerinin ileride erkek arkadaş ve eş seçimindeki etkisini, bir çocuğun içinden kaç çocuk çıkabileceğini ya da bir çocuğun içinde kaç çocuk ölebileceğini …
Uzun uzun yazmak uzun uzun anlatmak istiyorum aslında ama en iyisi Nihan Kaya okuyun siz! Psikoloji, sosyoloji, toplum bilim, edebiyat, pedagoji ne arasanız bulacağınızdan emin olabilirsiniz.

“BAĞIRMAAAAAA” Çocuğum


13 Ekim 2020 Salı

Ebeveynlik serüvenimizde her ne kadar bilinçli, duyarlı ve ilgili olsak ve bol bol okuyarak kendimizi geliştirmeye odaklansak da, hepimiz kendi ebeveynlerimizden modellediğimiz bir takım geleneksel inançlara sahibiz. 

Sahip olduğumuz bu kök inançlar çerçevesinde bakıyoruz hayata ve gerek tutum davranış gerekse kararlarımda bu inançlar belirliyor genellikle yolumuzu. 

Bu gün ailelerde genellikle gözlemlediğim bazı tutum ve davranış  hatalarına değineceğim:

Modern anne babalar olarak “iyi anne baba çocuğunu asla cezalandırmaz” anlayışını benimsiyoruz. Oysa toplumsal hayatta “kurallar ve yaptırımları” olduğu gerçeğini unutuyoruz. Elbette çocuğa katı cezalar vermekten bahsetmiyorum ama tamamen “serbest ve izin verici ebeveynlik” tutumu ile yetişen çocuğun toplum normlarına uymasını beklemek de doğru değil zira aile topluluğu toplumun en küçük ve en kıymetli yapı taşıdır ve çocuk evde öğrendikleri ile topluma hazırlanır. Bu nedenle de çocuk kuralları, sınırları ve yaptırımları katı olmamak koşulu ile öğrenmelidir. Örneğin yemeğini yemeyi ısrarla reddeden bir çocuğun o gece aç uyuması, olumsuz sözcükleri sıklıkla kullanan bir çocuğun usulünce uyarılarak kısa bir süre istediklerinin ertelenmesi gibi masum yöntemlerle sınırların belirlenmesi  gerekir. 

Diğer bir yanlış düşünce biçimi de “Çocuğuma zaman ayıramıyorsam da bütün ihtiyaçlarını fazlası ile karşılıyor hiçbir şeyden mahrum bırakmıyorum” bakış açısıdır. Unutmamak gerekir ki çocukların ekonomik değeri yüksek oyuncaklara, yüksek teknolojili ürünlere, marka kıyafetlere değil birlikte vakit geçirebileceği, oyun oynayıp sohbet edebileceği, kendisine kitap okuyacak güler yüzlü anne babalara ihtiyaçları var.  ilerleyen yaşlarında sahip oldukların değil ebeveynleri ile geçirdikleri zamanları ve hissettikleri duyguları anımsayacaklar. Birlikte vakit geçirmek deyince gözü koran ebeveynler için şunu da belirtmekte fayda var ki, size çocuğunuzla vakit geçirin derken her anınızı çocuğunuza feda edip kendinizden ödün verin demiyorum elbette. Ancak günde yarım saat birlikte oyun, birlikte keyifli bir sohbet eşliğinde teknolojiden uzak bir aile yemeği, 15-20 dakika birlikte kitap okumak nitelikli vakit geçirmektir. Çocuk sizin yanınıza gelip sizinle iletişim kurmak istediğinde yaptığınız iş her ne ise o işi tamamen bırakıp göz teması ve tebessümle çocuğu dinlemektir aktif iletişim.

“Çocuğum her şeye sahip olmalı, hiçbir şeyden mahrum kalmamalı, ne yapar eder çocuğumun her dileğini gerçekleştiriri” inancı biraz geçmişte kendi mahrum kaldıklarımızın acısını çıkartmak değil mi sizce de? Bir çocuğun hiç muhakeme yapmadan ve hatta ihtiyacı olup olmadığını bilmeden talep ettiği her şey karşılanmalı mı? Peki öğrencilerimin ailelerine sıklıkla sorduğum şu soruyu şimdi sormak yerinde olacak sanırım “Çocuğunuz istedi diye bir ilişki, aşk, arkadaşlık, dostluk, ilgi, başarı satın alabilir misiniz?” Elbette ki alamazsınız çocuğunuzun bazı şeyleri elde etmek için sabretmeyi, hazzı ertelemeyi öğrenmesi, emek vermesi gerekiyor. Ancak siz her dilediğini hemen yerine getirerek sabretmeyi, emek vermeyi, beklemeyi öğrenmesini engelliyor ve hatta tüketim odaklı br birey yetiştiriyorsunuz. İhtiyacı olduğunu düşündüğünüz hatta zaman zaman salt isteklerini de karşılayın elbette ama her dilediği yerine gelen çocuğunuz okul hayatında ya da sosyal hayatında ona her istediğini vermeyen, her söylediğini onaylamayan ve karşı koyan akranlarının arasına karıştığında emin olun pek de mutlu olmayacak. Çocuğunuz reddedilmeyi de beklemeyi de emek vermeyi de öğrenebilmeli ki toplum hayatına kolay uyum sağlayabilsin ve doğru adımlar atabilsin. Oysa biz ebeveynler kendi çektiğimiz yoksunlukları çekmemesi için neredeyse çocuk odaklı yaşıyoruz ve bu da malesef başlı başına yanlış!

“BAĞIRMAAAAAAAA!” diye bağıran anne babaları görünce çocuğun neden bağırdığını anlıyor insan. Çocuğunuzun sakin ve doğru bir şekilde kendisini ifade etmesini istiyorsanız bağırdığında, öfkelendiğinde önce duygusunu yansıtarak “Şu an çok öfkeli olmalısın”, “Şu an canın acımış olmalı”, “Şu an canını sıkan bir durumla karşı karşıyasın” şeklinde durumu özetlemek en doğrusu. Belki çocuğunuz o an öfkeden vurma, ısırma gibi davranışlara bile yöneliyor olabilir. Bu durumda da “Bana vuramazsın ama kırlente vurabilirsin.” gibi onu sakince yönlendirerek sınır koyabilirsiniz yoksa çözüm Bağırmaaaaa diye bağırmak değil!

Özellikle bazı annelerin sıklıkla yaptıkları (zaman zaman da babaların) hatalardan biri de “eşim çocuğuma çok katı davranıyor ben dengeliyorum” diyerek ebeveynler arası tutarsız davranışlara neden olmaktır. Eşlerden biri bir tutum sergilediğinde diğerinin korumacı, kol kanat gerici tutumu çocuğu çelişkiye düşürür. Ortada hatalı bir tutum varsa bunu çözmenin yolu çocuğa taraf olmak değil eş ile çocuğun olmadığı bir ortamda konuyu konuşarak çözmek olmalıdır.

Tipik anne hatalarındandır “Çocuğun eşimden ve kendimden önce gelir” anlayışı. Herkesin çocuğu biricik ve özeldir ancak şunu unutmayın ki siz de biricik ve özelsiniz. İleride kendini tamamen feda etmiş kendisi için yaşamayan ve mutsuz bir çocuk olmasını istemiyorsanız (muhtemelen o da kendinden vazgeçip hayatını kendi çocuğuna adayacak) önce kendi mutluluğunuza odaklanın çünkü mutlu bir annenin yaratamayacağı mutluluk yoktur evladı için. Adanmak değil odaklanmak, bağımlı olmak değil bağlı olmak olsun kuralınız. Siz depresif, mutsuz ve huzursuzken nasıl mutlu bir çocuk yetiştirebilirsiniz ki? Hep söylerim; unutmayın çocuğunuz sizin mutluluğunuzla neşelenip, kaygılarınızla kederlenir.

Sadece çocuk için biten evliliği devam ettirme fikri de doğru olduğu sanılan yanlışlardandır. Çocuğun yuva yıkılınca psikolojisinin bozulacağı düşünülerek tahammül edilir. Oysa güven ve huzur ortamının olmadığı mutlu ebeveynlerle yetiştirilmek bir çocuğa yapılan büyük haksızlıktır. Kavga, küslük, tahammülen iletişim çocuk psikolojisi için sağlıklı değildir. Çocuk anne ve babası ayrı ayrı bile olsa mutlu ve huzurlu olduğunda daha güvende hissedecektir.

Son zamanların en sık yapılan ebeveynlik hatası da “Çocuğumu mükemmel yetiştirmeli, mükemmel çocuk yetiştirmeliyim” olsa gerek. Mükemmellik beklentisi içinde olan anne ve babalar kötü haber çocuğunuza en en en büyük kötülüğü siz yapıyorsunuz. Derslerinde en başarılı, en sosyal, en aktif, en sportif, en sanatçı ruhlu, en yaratıcı, en girişimci, en zeki, iletişimi en iyi, en mutlu, en en en bir tane çocuk var onu da ben yetiştiriyorum :) Şaka bir yana bir çocuğun her kulvarda “en” olması hatta bir kulvarda bile “en” zordur. Yoğun emek, sık tekrar, yetenek ister. Siz kendi hayatlarınızın en iyisi olun bırakın çocuğunuzun peşini artık. Hem satranç turnuvasına katılıp, hem aktif yüzücü olup, lisanslı spor yapıp, piyano ve kreman kurslarına devam ederken yüksek okul başarısı beklentileri ile hem kendinizi hem de çocuğunuzu strese sokmayın. Gözlemleyin, öğretmenleri ile görüşün ve kendisine danışın; ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirin ki ne çocuğunuz üzülsün, ne siz üzülün… Ne paranız boşa gitsin, ne emeğiniz ne de çocuğunuz.


WAYFAIR SKANDALI VE ÇOCUKLARI GÜVENDE TUTMAK İÇİN EBEVEYNLERE ÖNERİLER


Son günlerde dünyada olup bitenlere inanmakta güçlük çeker olduk. Corona Virüs süreci ile değerini bir kez daha anladığımız aile, iş ve sosyal hayatlarımıza şimdilerde “güven” zedelenmesine neden olan ve bizleri bir kez daha takıntı ve kaygı bozukluğuna zorlayan skandal gündemlerle devam ediyoruz.

Elbette ki her ebeveynin öncelikli ve ayrıcalıklı yönüdür evladı. Daha doğduğu andan itibaren hayatlarımızı bir şekilde çocuklarımıza göre düzenleriz. Onların sağlıklı bir şekilde büyümesi, güvende ve mutlu olması için var gücümüzle mücadele eder, başarıları ile gururlanır, neşeleri ile seviniriz. Başlarına gelebilecek her türlü sorun ve sıkıntıdan sakınır, en çok da güvenliklerinden endişeleniriz. 

Yakın zamanda hepimizi (en çok da anne babaları) dehşete düşüren bir skandal çalınır oldu kulaklarımıza… Basında, sosyal medyada, gündelik konuşmaların satır aralarında Wayfair Skandalının ayrıntılarına dair bilgi sahibi oluyoruz sıklıkla.

Wayfair aslında resmi olarak, oldukça yüksek rakamlara satışa sunulan ürünlerin (mobilya, oyuncak …vb) bulunduğu bir online e-ticaret şirketi olarak biliniyordu taki Reddit ve Twitter tarafından büyük destek bulan iddialar ortaya atılıncaya dek. İddialara göre sitede yüksek bütçelerle satılan ürünler aslında kayıp çocukların ismini taşıyor ve şirket mobilya, oyuncak gibi ürün  ticaretini paravan olarak gösterip çocuk kaçakçılığı ile uğraşıyor. Kaçırılan çocukların isimleri ile eşleştirilen sözde ürünler ile (örneğin Waldorf Bala ahşap oyuncak satış fiyatı: 240.000TL) çocuklar organ kaynağı ya da cinsel sömürü için malzeme yapılıyor.

Bu korkunç aynı zamanda utanç verici iddiaların gerçeğe çok yakın olduğunun belgelenmiş olması da biz anne babaları ciddi anlamda kaygılandırıyor, üzüyor ve daha korumacı bir ebeveynlik modeline evriltiyor.

Dünyada pedofili metotlarının dijitalleştiği günümüzde çocuklarımızı sakınıp saklayarak koruyacağımıza olan inancımız daha da güçlenmekte. Her okuduğumuz haber, işittiğimiz vaka ile maalesef kaygı düzeyimiz artmakta ve psikolojimiz bozulmakta. Daha ayakkabısını bile bağlayamayan çocuklarımızın bireyselleşmesi, sosyalleşmesi gibi önemli adımları pas geçip, ne yazık ki salt güvenlik nedeni ile elimizin altında tutmaya mahkum edeceğiz gibi görünüyor. Oysa çocuklarımızın en çok güvenlik algısına ve güvenilir bir dünyada yetiştiklerine inanamaya ihtiyaçları var. Fakat içinde yaşadığımız günümüz dünyasında her geçen gün kötülükten beslenen grupların artması ile en çok da geleceğe ve insanlara olan güveninini yitiren ebeveynlerin kaygıları ile büyüyor yeni nesiller.

Sevgili anne babalar,

  • Öncelikle elbette birinci derecede önemli olan şey çocuklarımızı korumak ancak unutmamalıyız ki çocuklarımızı korumak demek sadece fiziksel olarak kötülüklerden uzak tutmak anlamına gelmiyor. Gerçekten çocuğunu korumak isteyen ebeveynlerin fiziksel, ruhsal ve psikolojik olarak önce kendilerinin sağlıklı kalmaları ve akabinde de çocuklarının holistik (bütüncül) olarak sağlıklı olmasına destek olmaları gerekiyor. Kısacası okuduğunuz, duyduğunuz ya da yaşadığınız her olayda kaygılanmak yerine döneme uygun sağlıklı adımları atabilmeniz çok önemli.
  • Dijital tehlikenin en yüksek riski barındırdığı günümüzde çocuklarımızın teknoloji ile geçirdiği sürede nelere maruz kaldığının incelenmesi ve gerekli düzenlenmelerin yapılması da çok önemli. Pornografi, uyuşturucu madde, cinsellik, kumar, organ kaçakçılığı ve şimdilerde çocuk kaçakçılığı başta olmak üzere aklımıza hayalimize gelmeyecek kötülüklerin dijital yollarla çocuklarımıza ulaşabileceğini aklımızdan çıkarmayalım.
  • Çocuklarımızla sağlıklı iletişim kurmak ve mahremiyeti öğretmenin önemi azımsanmayacak kadar büyük. Yakın zamanda siber suçlara başvurduğum ve Cumhuriyet Savcılığına şikayetçi olduğum bir olay çocuğumla iletişimimin açık ve şeffaf olması sayesinde açığa çıktı. Kızım 8 yaşında online bir pedofilinin “Olgun erkeklerden hoşlanır mısın?” cümlesinden rahatsız olacak kadar mahremiyet algısı gelişmiş ve durumu babası ile paylaşacak kadar iletişim odaklı olması sayesinde durumun başında müdahale edebildik. Unutmamalıyız ki çocukları korkutarak, ceza vererek onları korumak mümkün değil. Günümüzde yapılabilecek en sağlıklı şey çocukla doğru iletişim kurmak, çocuğu ve duygularını gerçekten başka bir şeyle ilgilenmeden dinlemek ve onu anlamaya çalışmak olmalı. Aksi halde çocuk korkuya kapılarak ebeveynlerden gerçekeri saklayabileceği unutulmamalı.
  • Çocuğa baş edebilme becerileri ve hayır diyebilme özerkliği öğretilmeli. Çocuk salt birileri talepte bulunuyor diye boyun eğmemesi gerektiğinin bilincinde yetiştirilmeli. Bunun için aile içinde çocuğun fikirlerinin önemsendiği vurgulanmalı ve görüşlerine önem verilmeli, dikkate alınmalıdır.
  • Sosyal duyarlılık ve vicdan gelişimi noktasında aile ne kadar hassas ise çocuk da o kadar hassasiyet kazanacaktır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantısı ile haraket eden ailede yetişen çocuğun sosyal duyarlılığının çok gelişmiş olması beklenemez. Oysa iyi-kötü ayrımı yapabilen, vicdanlı ve merhametli çocuklar daha çok sosyal duyarlılığı yüksek ailelerde yetişmektedir. Bu çocukların kendilerini korumaları, iyiyi kötüden ayırarak kötü niyetli insanlardan uzak durmaları daha olasıdır. Çocuklarınızın gelecekte vicdanlı merhametki ve şiddet, vahşet ve olumsuz durumlardan korunması için sizin iyi-kötü ayrımını küçük yaşta öğretmiş olmanız önemlidir.
  • Çocuğunuz size bir şey anlatmak istediğinde önemli ya da önemsiz ayrımı yapmadan dinlemeniz çocuğunuzun size güvenmesi ve aranızda bağ oluşması için gereklidir. Lütfen çocuğunuzla iletişim kurarken göz teması kurmayı unutmayın, ne cevap vereceğinizi, ne öğütleyeceğinizi düşünmeden sadece dinleyin ve anlamaya çalışın. Hiç bir şey çocuğu anne babası tarafından anlaşılmış olmaktan daha fazla memnun edemez. Sorununun çözülmesinden çok anlaşışmaya ihtiyaç duyduklarını unutmayın.
  • Önce hemen şimdi siz ellerinizi kaldırın ve yavaşça sosyal mecra bağımlılığından sıyrılın. Tüm gününü sosyal mecralarda geçiren bir ebeveynin çocuğunu ne fiili ne de dijital kötülüklerden koruması daha doğrusu çocuğunun tehdit altında olduğunu bile görmesi bile mümkün değil. Gerçekten çocuklarınızı koruyabilmeniz için öncelikle kendi ruh sağlığınızı, psikolojinizi korumanız ve bağımlılıklardan arınmanız şart. Ancak o zaman çocuğunuza bilgi okur yazarlığı ve doğru teknoloji kullanımı noktasında söz söyleyebilirsiniz.
  • Kaygılanmadan, öfkelenmeden önce kendi ebeveynliğinizdeki eksikleri, iletişinizdeki aksaklıkları, bağımlılıklarınızı ve zaaflarınızı gözden geçirin ve ilk adımı önce kendiniz, çocuğunuz sonra da tüm çocuklar için atın!

Pınar Yeşiltay Sevim
13.Temmuz.2020

“DUYU’LMAK İSTİYORUM”


 Yardımsız Ayakkabısını bile bağlayamayan nesiller

“Bırakın genetiği değiştirilmiş yiyeceği, genetiği değiştirilmiş çevrelerde nefes almaya çalışıyoruz.”

Ekran Resmi 2020-08-25 01.10.41.png

Duyu Bütünlemenin çocuk beyninin gelişimindeki mucizevi etkisini kaleme alan Ebru Albayrak Sidar’in “DUYU’LMAK İSTİYORUM” adlı kitabını okuduğumda duyu bütünlemenin önemini daha iyi kavradım. Ve ülkemde keşfedilmeyi bekleyen pek çok duyusal uyaran eksikliğine bağlı sorunlar yaşayan çocuğun varlığını fark ettim. Köşemde bu hafta yaşamla mücadelede, sosyalleşmede ya da kendisini ifade etmekte zorlanan çocuk ebeveynleri için değişen epigenetiğimizi de göze alarak bizden çocuklarımıza aktarılan ve hızla değişen çeşitli unsurlardan doğa başlığını sizlere aktarmak istedim.

Değişen doğada kalma süresi, fiziksel aktivite eksikliği, ekrana maruz kalma süresi, düzenli uyku ve beslenme başlıklarının çocuğun gelişimindeki önemi yadsınamaz derecede büyük.

Gelin bu gün DOĞA başlığını ele alalım.

DOĞA: Ebru Albayrak Sidar kitabında “Bırakın genetiği değiştirilmiş yiyeceği, genetiği değiştirilmiş çevrelerde nefes almaya çalışıyoruz.” diyor. Beynin çalışması, kasların görevini yerine getirmesi için için en hayati ihtiyaç oksijen fakat maalesef özellikle metropolde yetişen residance çocukları için sağlıklı oksijen alımından söz edebilmek neredeyse imkansız. Egzoz dumanı, klima ortamı, kapalı kapılar ardında büyüyor çocuklar. Kapalı alanlarda büyüyen çocuklarımız daha depresif, gergin ve maalesef mutsuz. Oysa çocukların doğada vakit geçirmeleri (tıpkı biz yetişkinler gibi) serotonin seviyelerinin artması ve mutlu hissetmeleri için çok önemli. Ayrıca doğada olmak D vitamini ihtiyacının karşılanması açısından da büyük önem arz ediyor. Unutulmamalıdır ki D vitaminin insan davranışları, psikolojisi ve hatta otizm spektrum bozukluğu gibi belirgin zihinsel farklılıkların oluşumuyla yakından ilişkisi var.

Çocukların rutin düzenlerinde seratonin miktarının artması için (mutlu hissetme) doğada (gün ışığında) vakit geçirmesi, sakinleşmeleri ve uykularının düzenlenmesi için de melatonin salgılanmasına ihtiyaçları var.

Yapılan bilimsel çalımalarda açık hava vakit geçiren çocuklarda uzağı görme kusuru olarak tanımlanan miyop bozukluğun çok daha az görüldüğünü kanıtlıyor. Bunun nedeni olarak da beynin kullandığı alanları geliştirmek ve kullanılmayanları köreltmek (budamak) için programlanmış olmasını ileri sürüyor. Yani kısacasıkapalı alanlarda, dar mekanlarda ve belli sınırlar içinde yetiştirilen çocukların görme duyusu uzak mesafeyi algılamasına daha az gereksinim duyduğu için beceriyi geliştirmemiş olmasından kaynaklanıyor. Beyin bu özelliğini gelişmediği için resmen buduyor.

Hem ruh sağlığı, hem fizyoloji hem de göz kusurları gibi faydasının yanında motor beceri gelişimi noktasında da çocukların doğada olması yararlı.

Fark etmişsinizdir yeni nesil çocuklar ağaca tırmanma, kaydırağa çıkma, tahterevallide dengede durma hususlarında bile yardıma gereksinim duyar haldeler. Bir çok çocukda denge merkezi sorunları var. Neredeyse her adımda düşüyor, atılan topu yakalayamıyor, fırlattıkları objeyi hedefe ulaştıramıyorlar. Biriken enerjilerini ellerindeki aygıtları oynayarak atmalarını bekliyor, yardımsız ayakkabısını bile bağlayamayan nesiller yetiştiriyoruz. Nedeninin kapalı alanlar ve doğadan uzak yaşam, baş etme becerisi ve motor gelişiminin tamamlanamaması olduğu aşikar. Yeniden kendi kendine yetebilen çocuklar yetiştirebilmek için çocukların doğaya ihtiyaçları var.

Çocuklarınızla doğada bir yolculuğa çıkmaya, birlikte oynamaya, ağaçları tanımaya (öncelikle belki de sizin çalışmanız gerekecek hangi yaprak hangi ağaca ait diye) daha fazla vakit ayırmaya ne dersiniz? Emin olun hem size hem de çocuğunuza çok iyi gelecek.

Pınar Yeşiltay SEVİM
25.08.2020
İzmir


Ebeveynlerde BAŞARI Algısı


“Yeni bir şey yapmak veya bilindik bir şeyi başka bir yolla yapmak başarılı etkileşimler için hayati önem taşır.”

21.yy ebeveynleri olarak çocuklarımızın başarılarına odaklanmış haldeyiz. Gittikleri okullarda gösterdikleri başarılar ile çocuğumuzun kapasitesini değerlendirir, aldıkları notlara göre sınıflandırı olduk değerlerini. Oysa çocuğun akademik gelişimi dışındaki gelişimlerini görmezden gelme eğilimi gösteriyoruz sıklıkla. Benim her fırsattada bahsettiğim ayakkabı bağlayamayan, ağaca tırmanamayan, bakkaldan tek başına ekmek alamayan çocuklar yetiştirip okul başarısını öne çıkarır olduk. 

“Başarı nedir?” sorusunu sorduğum ebeveynlerden “aldıklar notları” anlatan cevaplar aldığımda her seferinde durup düşünürüm neden başarıyı salt akademik algılıyoruz diye. Elbette pek çok nedeni olmakla birlikte sanırım eğitim sistemindeki değerlendirme kriterlerinin ve toplum kabulünün bu yönde olması esas sebep. Matematikte, fende yüksek puanlar alan ama selamlaşmayı bilmeyen, insan ilişkileri gelişmemiş, toplumsal bakamayan ve bireysel çıkarlara odaklanmış nesiller yetiştiriyoruz elbirliği ile.

Oysa başarı her biri biricik ve özel olan çocukların her gün toplumsal, ahlaki, vicdani, sosyal yönden gelişmelerini de kapsayan bir kavram aslında. 

Her çocuğun ilgi ve yeteceği doğrultusunda bir önceki günden bir adım önde olabilmesi değil midir başarı? 

Yeni bir şey denemesi, hata yaptığında özür dileyebilmesi, farklı yetenekler keşfetmesi, akranları ya da büyükleri ile sağlıklı iletişim kurabilmesi, toplum normlarına uyum sağlayabilmesi, bazı şeyleri sorgulayabilecek kadar düşünmesi, aktif dinleyici olabilmesi, kendisini doğru ifade edebilmesi, okuduğunu anlayabilmesi, anladığını anlatabilmesi, vicdani gelişimini tamamlaması, bilerek ve karşılıksız iyilik yapması başarı değil midir?

Sevgili anne babalar çocuğunuzun başarısını değerlendirirken lütfen gelişim dönemi özelliklerini ve bu bağlanda edindikleri kazanımları da dikkate alın. Amacımız sadece analitik anlamda başarılı bir çocuk yetiştirmek olmamalı. Elbette okul başarısını önemsemeyin demek değil anlatmak istediğim ama okul başarısının tek kriter olmadığı hususunda farkındalık yaratmak. 

Çocuğunuzun aşağıdaki başlıklardaki gelişimlerinin ne düzeyde olduğunu incelemenizi ve yatırımını ona göre yapmanızı önemle rica ederim.

* Bilişsel / Duyuşsal Gelişim: Okuduğunu anlama, ifade edebilme, matematik alanlarına hakimiyet, sayısal alanlarda yeterlilik

* Psiko sosyal / Duygusal Gelişim: Akranları ve büyükleri ile sağlıklı iletişim kurma, baş edebilme becerileri, kendisini ve duygularını sağlıklı ifade edebilme,

* Psikomotor Gelişim: Sportif faaliyetlerde yeterlilik, fiziksel olarak yaşının gerekliliklerini yapabilme, el göz koordinasyonu kurabilme, kalem tutma, yazı yazma, vücut uzuvlarını kullanabilme (ağaca tırmanma, ayakkabı bağlama, kendi kendini besleyebilme)

Özbakım / Bireysel Gelişim: Öz bakımını gerçekleştirebilme

 Dil Gelişimi Alanı: Sözel ifade yeteneği, ezber, 

Vicdani gelişim: insan olabilme erdemi kazanma

Toplumsal normlara uyma

Ahlaki değerlere uyum sağlama

Pınar Yeşiltay Sevim


PSİKOLOJİK DERİNLİĞİ OLAN BİR KİTAP ÖNERİSİ


12 Ekim 2020 Pazartesi

Adının anlamı her ne kadar "Ağrılı Cinsel Birleşme" olsa da Disparöni ya da “Yaşam Korkusu” yazarının tabiri ile aslında hep bekleyen bir kadınla hep arayan bir adamın, hep düşünen bir kadınla hep yapan  hareket eden bir adamın öyküsü. İkisinin hayatla ve birbirleri ile kurdukları sancılı ilişkinin öyküsü.

0-(6)-122.jpg

Var olmak  birey olmak mücadelesi veren, ailesinin ona yüklediği kocaman bir yük gibi taşıdığı soylu soy isminden arınıp salt kendisi olarak var olabilmek isteyen ama beceremeyen Feraye ile, cocukken babasI ve annesi tarafından görülmediği icin belki de sürekli görünme ve hareket etme ihtiyacı duyan Cem'in okura kendini sorgulatan hikayesi.

Bu hikayede ailesi tarafından görülmeyen, az görülen karakterler var. Ve her birinin geleceğinde cocukluk sancılarını dindirebilmek icin seçtikleri yolların tezatlığı sarıyor okuru. İkiz kardeşlerin yaşayabileceği özerk/ ayrI birey olma mücadelesi, kardeş kaybında ya da yas dönemlerinde cocuklarIn hissedebilecekleri sucluluk duygusu ve bu duygunun bir ömür yakalarını bırakmaması, babası tarafIndan görülmek  isteyen babası kendisi ile hiç ilgilenmese de babası uğruna ürkse bile her şeyi yapabilecek kız çocuklarının yürek sızısı, cocuklarda obje/eşya/yastık bağımlılığı...

Bu bir roman gibi görünse de kişisel içsel yolculuk rehberi, cocuk gelişimi bas ucu kitabi, Arkeoloji ve fizik alanlarına değinen bilim& sanat kitabi bana göre. Okumasını bilen okur icin güzel bir kitap. Derinliğine inen icin kıymetli bir kitap. Bastan söyleyeyim beklentiniz aşk, cinsellik, girift ilişkiler ise bu kitabi boşuna almayın. Alsanız da okumaz, okusanız da sevmezsiniz. Bu kitabi hakkini verecek gerçek okur tercih etmeli.

Ben bir çocuk gelişim alanında çalışan eğitimci olarak kitabı çocukluk travmalarının, anne baba tutumlarının, ebeveyn eksikliğinin, kardeşlerle verilen mücadelenin bireyi ilerleyen yaşamında diğer koşulları çok gelişmiş olsa bile tepetaklak edebileceğini bir kez daha gördüm bu kitapta. Çocuklarının geleceğini hazırladığını düşünerek sürekli çalışan, ekonomik olarak çocukların hem istek hem de ihtiyaçlarını fazlaca karşılayan ama çocuğu ile vakit geçirecek vakti olmayan ebeveynlerin çağında, gelecekte çocuklarını neler bekleyebileceğini görmek için iyi bir kaynak bu kitap.

Bakın kitap arka kapak yazısı nasıl devam ediyor;

“Dis zorluk belirten ön ek, para ile, unia birleşme anlamına geliyor. 

Nihan Kaya, Feraye ve Cem’in bu dünyayla birleşmeye çalıştıkça canlarının yanmasını anlatırken yine insan psikolojisinin dehlizlerine dalıp başarıyla çıkıyor. “O kadar uzun zamandır bekliyorum ki artık beklemenin kendisine dönüşmüş gibiyim. Beklemek bütün vaktimi alıyor; bütün ömrümü, hayatımı kaplıyor. Artık bekçi gibi, Godot’yu bekler gibi, Mehdi’yi bekler gibi, beklemenin kendisini bekler gibi bekliyorum. Hayatım kesik elektriğin gelmesini bekleyen tam teçhizatlı bir elektrikli makine gibi. Beklediğim gerçekleşince görünür olacak mahiyeti. O kadar uzun zamandır arıyorum ki artık ne aradığımı bile hatırlamıyorum.Net olarak zihnime kazınmış tek şey, arıyor olduğum. Her yerde, her şeyde, durmadan arıyorum. O kadar kaptırmışım ki kendimi aramaya, aradığımı bulduğumda onu aynı zamanda yitirmiş mi olacağım diye korkuyorum bir yandan.”

Yazar: Nihan Kaya
Yayınevi: İthali Yayınları
Sayfa Sayısı: 264

Derinlikli edebiyat sevenlerin keyifle okuması dileğimle.

Pınar Yeşiltay Sevim


YANLIŞLIKLA DÜNYANIN ÖBÜR UCUNA UÇAN ÇOCUK


3 Ekim 2020 Cumartesi

 “Normal olmak ya da olmamak…”

Hani bazı kitaplar vardır daha önce okumadığınıza pişman olduğunuz, iyi ki okudum hissi veren ve hiç bitmesin istenen. Çizgili Pijamalı Çocuk kitabının ödüllü yazarı John Boyne’den çocuk/genç kategorisinde yer alan ve farklılıklar üzerine odaklanan “Yanlışlıkla Dünyanın Öbür Ucuna Uçan Çocuk” adlı eserinde farklı olduğu için çocuğunu olduğu gibi kabullenemeyen bir aileye odaklanıyor. 

7aca6187-ae8c-4837-8357-866d628d3d77.jpg

Toplumun normal kabul ettiği gibi olmayan bireylerin, engellilerin, zihni farklı işleyen kişilerin ya da ilgi ve yetenekleri diğerlerinden ayrı olan kişilerin ne yazık ki toplum tarafından ötekileştirilmesi durumu ile çok sık karşılaşıyoruz. Hele konu çocuklar olunca farklı gelişen çocukların diğer çocuklar tarafından etiketlenmesi durumu var ki dışlanan çocuk açısından tam anlamıyla bir travma sebebi. 

Peki ya sadece farklı olduğu için çocuğunu kabul etmeyen bir anne - baba düşünebilir misiniz? 

Obsesif bir şekilde normal olmaya odaklanmış aile çocuğunun normal kabul edilmeyecek yetenekleri olduğunu fark ederse neler yapabilir?

Sadece farklı olduğu için çocuğundan vazgeçebilir mi?

Normal olmak ne demek?

işte tüm bu soruların cevaplarını veren Tudem Kültür Yayınlarından çıkmış “ Yanlışlıkla Dünyanın Öbür Ucuna Uçan Çocuk” kitabını okurken toplum baskısı dolayısı ile evlatlarının farklı olmalarını benimseyemeyen aileler geldi aklıma. Sadece onların bekledikleri gibi olmadığı için çocuğunun mutluluğunu engelleyen, çocuğunun geleceğine farklı yön vermeye meyillenen aileler.

Bazen kültürel, bazen toplumsal, bazen dini bazen de felsefi nedenlerle çocuğumuzun kendisi olmasını engelleriz. Bizim istediğimiz gibi davranmasını, istediğimiz gibi olmasını, kılık kıyafetinden sözcüklerine, seçeceği meslekten eş seçimine ailemize yaraşır olması gerekçesi ile müdahale eder, tercihlerini yaşamasını engelleriz. Oysa hiç bir çocuk anne babasının beklentilerini karşılamak ve onların istediği gibi olmak için gelmemiştir dünyaya. Okyanuslarda yüzmeye meyletmiş bir balığın, çöllerde kumları aşmasını istemek gibidir bu talepleri ailelerin. 

Farklı olmanın kötü bir şey olmadığını ve hazzını keşfeden çocuğun tüm baskılara ve tüm imkansızlıklara rağmen “kendisi olarak kalmayı” tercih edebileceği gibi hayallerinden kişiliğinden ödün vererek beklentilere cevap vermek üzere değişmeye çalışması sadece mutsuzluk getirecektir.

Unutmayın, her kuş uçabilir ama yüzemez. Bu balıklar için de geçerlidir. Her balık yüzer ama uçamaz. O halde neden her çocuğun aynı olması, aynı derslerde yüksek performans göstermesi beklenir hiç anlamam.

Sevgili aileler lütfen çocuğunuzun farklılıklarını keşfedin, ilgi ve yeteneklerini geliştirin, eksik olduğu yönler için onları eleştirmek yerine eksikliklerini normal seviyeye çekecek desteği verin ama lütfen zorlamayın. Ve unutmayın ki, çocuğun ilgi ve yeteceği olmayan bir alanda 100 birimlik yatırım yapmak yerine, ilgisinin olduğu alanda 40 birimlik bir yatırım çocuğu çok daha fazla geliştirecektir.

Unutmayın ki, her çocuk biricik ve özeldir. Uçan da, yüzen de, sürünen de bırakalım kendi alanında başarılı olsun ya da olmasın. Ama kendisi olsun.

Ve sevgili aileler, lütfen çocuklarınıza bu kitabı okuyun. 

Pınar Yeşiltay Sevim
 

Kaynak: YANLIŞLIKLA DÜNYANIN ÖBÜR UCUNA UÇAN ÇOCUK - Pınar Yeşiltay Sevim

Çocuğunuza Okumayı Sevdirecek Kitap Önerileri



Çocuğunuza Okumayı Sevdirecek Kitap Önerileri

Çocuğunuzu kiminle tanıştırdığınıza dikkat eder, sevmediğiniz konuşmasını üslubunu beğenmediğiniz ve kötü örnek olacağını düşündüğünüz kişileri çocuğunuzun çevresinden uzaklaştırırsınız değil mi? Çünkü çocuğunuzun çevresindeki kişiler çocuğunuz için rol model olacak, kişisel gelişimine katkı sağlayacak ve oluşmakta olan karakter gelişiminde etkili olacaktır. 

İşte nasıl ki çocuğunuzun herkesle arkadaş olmasını, her insanla vakit geçirmesini istemezseniz her kitabı okumasını da onaylayamazsınız. O nedenle de okuyacağı kitapları titizlikle seçmeniz, mümkün ise öncelikle sizin okumanız ya da referans edilen kitapları tercih etmeniz gerekir.

Ben söz konusu kızımın okuyacağı kitaplar olunca öncelikle kendim okumayı tercih edenlerdenim. Kendi süzgecimden geçirmediğim hiç bir kitabı nasıl kitaba okutmuyorsam, asla sizlere de tanıtmamaya özen gösteriyorum.

Aşağıdaki liste, 8 -12 yaş aralığındaki ilk öğretim çağı öğrencilerinin okuması için Sudelina’nın kitaplığından seçtiklerim. Bu kitapları okurken, anlatırken kızımla keyif aldık. Kimisi mizah, kimisi etkinlik, kimisi dram ama her biri ayrı ayrı çok kıymetli eserler.

Eğer çocuğunuzun kitap okuma alışkanlığı edinme noktasında eksiği olduğunu düşünüyorsanız önce bir sorun kendinize ben bu kitaplardan hangilerini okudum diye. Ya da siz çocuğunuza önermek için hangi kitapları tercih ettiniz bu güne dek? 

İyi bir okuyucu olmak, keyif veren ilgi çeken kitapların keşfi ile mümkündür. Sevmediği, ilgilenmediği, önemsemediği içerikler yerine çocuğunun ilgi ve yeteneklerine uygun kitapları keşfetmeyi öğrendiğinizde, çocuğunuzla kitap saatlerinde gerçekten çocukla birlikte oyun, etkinlik ve kitap odaklı faaliyetler düzenlediğinizde eminim çocuğunuz okumayı da okuma saatlerini de çok sevecek.

İşte bizim beğenerek okuduğumuz (önce benim sonra da Sudelina’nın) kitaplar seçkisinin başındakiler listesi:

 

1) Sadako – Eleanor Coerr

2) Küçük Prens – Exupery 

3) Dev Şeftali – Roald Dahl (can yayınları)

4) Babamın Yaramazlıkları - Bu Yayıncılık 

5) Annemin Yaramazlıkları -  Bu Yayıncılık 

6) Ben Yaramaz Degilim -Bu Yayıncılık 

7) İçimdeki Muzik

8) Küçük Kara Balık – Samed Behrengi (can yayınları)

9) Dedemin Bakkali - Şermin Yaşar

10) Dedemin Bakkalı Çırak - Şermin Yaşar

11) Abartma Tozu - Şermin Yaşar

12) Yanlislikla Dünyanin Öbür Ucuna Uçan Çocuk

13) Çizgili Pijamalı Cocuk

14) Çocuklar Arasında – Dostoyevski (can yayınları)

15) Şamatalı Köy ( 3 kitap seri) - Pegasus Yayinlari

16) Kumkurdu – Asa Lind (3 kitap seri) Pegasus Yayinlari

17) Mavi'nin Mutlulugu -  Desen Kitap

18) Sivrisinek – Ömer Seyfettin (günışığı kitaplığı)

19) Bir Sakız Dünyayı Dolaşabilir mi?

20) Çocuklar ve diğer şeyler (resimli kitap) - Desen Yayinlari

21) Çıtır Çıtır Felsefe Dizisi – Brigitte Labbe (10 kitap – günışığı kitaplığı)

22) Pippi Uzunçorap 1. kitap – Astrid Lindgren Pegasus Yayinlari 

23) Momo - Michael Ende

24) Süper Hugo Serisi - Tudem

25) Evren Avuçlarının Arasinda - Desen

26) Şiir Saldım Gökyüzüne- Tudem

27) Regl Kitabi -  Genç Kızların Büyüme Rehberi - Marti yayınları 

28) Bir Şeftali Bin Şeftali – Samed Behrengi (can yayınları)

29) Öfke Daği - Monera

30) Minik Dev - Monera

31) Kitap Günlüğüm- Tudem

32) Canim Agacim -  Can Cocuk

33) Charli’nin Çikolata Fabrikası - Roald Dahl

34) Charli’nin Cam Asansörü - Roald Dahl

35) Matilda - Roald Dahl

36) Vücudumuz - YKY (Yapı Kredi Yayınları) - Bil Bakalım Serisi

37) Zirvenin Dibindeki Çocuk - Tudem

38) Gelin Çocuklar Birlikte Düşünelim - Zehra İpşiroğlu - Tudem

Kaynak: Çocuğunuza Okumayı Sevdirecek Kitap Önerileri - Pınar Yeşiltay Sevim

© Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı
Maira Gall
Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı - ©

Blog Tasarımı

Bu sitede yayınlanan yazılar ve resimlerin izinsiz kullanılması
5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına aykırıdır.