Helikopter anne misiniz? Aylinanne Seminer Notları


15 Kasım 2014 Cumartesi






Anne baba tutumlarının çocuğa etkileri nelerdir?
Yeni Çağ ebeveyninin özellikleri neler?
Helikopter anne nedir?
Demokratik misiniz otoriter mi?

Aylinanne kimdir? Sorusunu bu kez kendi tanımlamaları ile aktarmak istedim. Aylinanne 5 yıl önce oğlu Ata’ya hamile kaldığında tutmaya başladığı Hamile günlükleri ile Anne’lik yolculuğundaki ilk duraktan yazmaya başlayan ve akabinde de aylinanne.blogspot.com ile annelik sürecinin detaylarını paylaşan sosyal bir anne. Bu yolculuğa Blogcu Anne Elif Doğan, Sena Baran, İrem Erdilek gibi her annenin mutlak yolunun kesiştiği annelerle aynı dönemde başlamış. 2 yıl önce yeniden doğum büyüdüğü İzmir’e yerleşen Aylinanne sevgili şimdilerde İzmir’deki annelerin aranılan adresi olmaya ve onları aydınlatmaya devam ediyor. 
Bir yandan eğitimci diğer yandan hem sosyal medya hem de gazetede yazar olan Aylinanne diğer yandan verdiği seminerlerle diğer annelere ışık tutuyor. Öncesinde 12 yıllık bir özel eğitim tecrübesi olduğunu vurgulayan Aylinanne,  otizmli, down sendromlu, öğrenme güçlüğü olan çocuklarla çalışmış ve derin vakaları incelemiş biri. Şimdilerde İzmir’deki bir M.E.B okulunda rehber öğretmenliğe devam ediyor ve gerek annelik gerek rehber öğretmenlik deneyimlerini paylaşıyor bizlerle.

Mekan:
Muzipo Kids Balçova (İnanılmaz sempatik çalışanları ve ferah ve şık ortamlarında bizleri ağırladıkları için özellikle teşekkürü borç bilirim)

İşte madde madde, seminerden ajandamdan yansıyanlar:


  • ·
            
    Anne baba tutumları çocukları birinci dereceden etkilemektedir. Bizlerin anne babaları savaş çocuklarıydı ve ebeveynlik yaklaşımları otoriter modele örnekti. Çocukları ile efendi çırak gibi bir ilişkileri söz konusuydu. Emir veren tonda şartlı sevgi söylemleri ile yetiştiriyorlardı çocuklarını. Örn: “Onu öyle yaparsan seni sevmem” tipi cümleler vb. Oysa sevgi koşulsuz olmalı ve çocuk her ne yaparsa yapsın anne ve babasının kendisini sevdiğini bilmeli, hissetmelidir.

  • ·         Ebeveynlerin vermeleri gereken şeyler listesinin ilk sırasında Koşulsuz Sevgi olmalı.
  • ·         Biz Türk toplumu insanları hayatı volümlü yaşıyoruz (İtalyanlar da aynı bizim gibiymiş bu arada, sanırım orada kendimi rahat hissedemeyeceğim). Sinirli insanlarız ve ne yazık ki öfke kontrolümüz zayıf. Ebeveynlik tarzımızda da değişmiyor, değişemiyoruz ve böyle devam ediyoruz. Çocuğumuz düştüğü için, dayak yediği için ona kızan bir toplumuz J (Nasıl bir ironi, düşecek bir şey olacak diye ödümüz kopuyor sonra da neden dikkat etmedin vb diye kıyameti koparıyoruz).

  • ·         Farkında olsak da olmasak da memleketteki gelişmeler bizleri çok etkiliyor. (Nasıl etkilemesin ki, tüm siyasiler birbirini yiyor, borsa dalgalanıyor, petrol fiyatları dünyanın en yüksek seviyelerinde, yer altındaki onlarca madenciye ulaşılamıyor, sürekli bir kadın cinayeti çıkıyor karşımıza, bir yerlerde terör had safhada, komşu ülkeler savaşta, her an bir köşeden çocuk kaçırma haberi intihar vakası ya da can sıkacak başka bir şey fırlayıveriyor karşımıza – Hangi olumsuzluktan ne kadar kaçabiliyor, uzaklaşabiliyoruz ki)

  • ·         Çocuklarımıza kaymak gibi bir hayat vermek istiyoruz. Bizlerden çok daha iyi olmalarını hatta mükemmel olmalarını bekliyoruz. Düşmesin istiyoruz. Düşme diyoruz… Düşme de tekrar kalkmayı öğreneme. Kardeşinle Kavga etme diyoruz. Kavga etme de mücadele etmeyi öğreneme. Hayatta öğrenmeleri gereken şeyleri engellemeye çalıştığımızın farkında mıyız?

  • ·         2 aile tipi çıkıyor karşımıza ya otoriteden bir haber otorite figürü olamamış ya da tam otoriter aile.

  • ·

            
    2. Dünya Savaşıyla sonrası savaş travmasıyla yetişmiş ebeveynlerimizle hepimizin mesafeli ilişkilerimiz vardı. Vıcık vıcık her an peşimizde koşmazlardı. Böyle yetiştik ve eksikliklerimizi evlatlarımız yaşamasın diye HELİKOPTER ANNE oluyoruz.

  • ·         Tabii bir de Organize Suç ekipleri var ki (anane, dede, babanne, amca, dayı, hala, teyze vb) onlar da diğer yandan izin verici itaatkar tutum sergiliyorlar çocuklarımıza karşı. Sınır koymuyorlar.

  • ·         Hayalimiz, idealimiz DEMOKRATİK AİLE modeli . Demokratik Anne Babalar çocuğun birey olmasına izin veren anne babalardır. Çocuğa bir gardolap hazırlar, içine mevsime uygun giysileri yerleştirir ve giyeceği kıyafeti çocuğun seçmesine fırsat tanırlar.bir sorun ortaya çıktığında Demokratik Anne Babalar çocuğa söz hakkı tanır, sözünü kesmez ve saygıyla çocuğu dinlerler. Şimdi sorun kendinize demokratik anne baba mıyız diye?

  • ·         Çocuğunuzla yaşı kaç olursa sohbet ederken ciddi bir ifade ile onu dinleyin. Unutmayın Demokrasinin özü saygıdır.

  • ·         Demokratik Anne Babalar çocuklarına güven duyar ve güven aşılar. Çocuk bilir ki her ne olursa olsun anne babası onunla birliktedir ve onu sevmektedir. Ebeveyninin her zaman kendisini dinleyeceğini, anlayacağını, sorununu çözmeye yardımcı olacağını bilir.

  • ·         Hepimiz ailelerimizi rol model aldık ve bizim çocuklarımız da bizleri rol model alacak.

  • ·         Her çocuk onaylanma arzu ve ihtiyacı ile doğar. Sınırları görmek ister. Aynı zamanda sorunlarının çözülmesini ve yeteneklerinin keşfedilmesini bekler. (Çocuğumuzu keşfetmek için onu yeterince gözlemliyor, yeteneğini ortaya çıkarması için teşvik ediyor, ortam sağlıyor muyuz?)

  • ·     
       
    DOĞAL EBEVEYNLİK: evrensel dinamikleri baz almaktır. Örn: Afrika’da da çocuklar anne kucağında uyur. Çocuğunuzun illa her daim kendi odasında aynı saatte tıkır tıkır uyuması değildir. Sizinle uyumak istediğinde kucağınızda da uyutabilirsiniz.

  • ·         Aylinanne ilk 18 güvenle bağlanma sürecinde çocuğun anne ile aynı odada uyumasını öneriyor. İkinci 18 ay güvenme ayrılma sürecinde çocuk anneden eminse ve güveniyorsa ayrılmaya başlıyor. Yani 19. Ay itibari ile otomatikman çevreyi daha fazla incelemeye anne den yavaş yavaş ayrılmaya başlıyor.

  • ·         Ünlü beyin cerrahı Gazi Yaşargil (umarım ismi doğru not almışımdır) bile tüm beyin haritalarının çözülebilmesine rağmen anne-çocuk arasındaki ilişkiyi çözemediğini söylüyor. (Nasıl karmaşık nasıl yoğun bir ilişki var düşünün)

  • ·         Evden çıkmadan önce mutlaka çocuk ile vedalaşılmalı ve gidilecek olduğu haber verilmeli, aksi halde çocuk ben değersizim alt mesajı alıyor, ileride dikkat eksikliği ve hiperaktiviteye yol açabiliyor. Çocuk uyuyorsa bile “Anneciğim ben gidiyorum şu saatte döneceğim” diye bildirmek gerekiyor. Siz döndiğinizde o saati bilmiyor olsa da düzenli olarak aynı saatte dönüyorsanız biyolojik saati  biliyor.

  • ·         İlk 6 ay da bile çocuklar ilkel benlikleri ile her şeyi kaydediyorlar.

  • ·         Bizlerin ebeveynlikle yaptığımız hatalar saçmalıklar yanlışlar ileride kendi ebeveynliklerinde travmalarla başa çıkmalarını, kendi ebeveynliklerini sorgulamalarını sağlayacak. Neticede diplomat yetiştirmediğimize göre rahat olmakta fayda var.

  • ·         Çocuk yetiştirirken kendinize koyduğunuz katı kurallarınız, sınırlarınız olmasın. Örneğin: çocuk illa 24 ay emzirilecek diye şartlanıp son 6 saat kalıncaya kadar emzireceğim diye şartları zorlamayın. (Benim hamilelikte katı kurallarım vardı. Çocuk doğduktan sonra hepsi uçtu gitti. Olmayınca olmuyor bazı şeyler. Sütü olmayan emziremiyor örneğin benim gibi, ya da uyumayan çocuk ne yapsanız uyumuyor. Elde de ayakta da hamakta da sallasanız fayda etmeyebiliyor)

  • ·         Yeni nesil annelerin en önemli sorunlarından biri de çevremizdeki ciddi bilgi kirliliği.

  • ·         Baba çocuk için sosyal rol anne ise vazgeçilmez gerçeği temsil ediyor.

  • ·         Çocuk yetiştirirken hata yapabiliriz ama sinirli olmamalıyız.

  • ·         Ebeveyn türleri ve tutumları : * Otoriter, * İzin verici/hoşgörülü, * İzin verici / ilgisiz, *İzin verici/ İhmalkar, * Aşırı koruyucu –Helikopter, * Dengesiz Tutum, * Demokratik Tutum

  • ·         HELİKOPTER ANNE: Literatürde çocuğunun başında her an ihtiyacı olsa da olmasa da helikopter gibi dolaşıp dört dönen anne modeli olarak tanımlanır. Bu annelerin çocukları genellikle ilkokulda öğretmenlerinin karşısına kaygı bozukluğu yaşayarak çıkar.

  • ·         Çocuğu ne kadar çok kişi onaylar ise o çocuğun özgüveni o kadar fazla artacaktır. (Anane, dede, babanne, park teyzeleri …vb)

  • ·         Bazı çocukların sensitive duyarlılıkları çok yüksek olabilmekte ve bu çocuklar/bebekler öpülüp koklanmaktan çok fazla hoşlanmayabilmektedirler. Anneler bunu bir asosyallik belirtisi olarak algılamamalıdır. Örn: her öpülmeden sonra yüzünü silme, öpmeden ve öpülmeden kaçınma

  • ·         “Benim çocuğum mutlu mu” diye sürekli kaygı yaşayan annelerin gölgesi çocuğa düşer. Unutulmamalıdır ki, her çocuk mutluluk alıcılarını hep açık tutar. Çocuklar bizden daha güçlü daha sevgi doludurlar. Kaygıdan uzak durun ve çocuğunuza güven duyun.

  • ·         Güven nasıl oluşur? Çocuğunuzla iletişim kurun, evden çıkarken döneceğiniz saati söyleyin ve riayet edin, onunla oyun oynayın, ona vakit ayırın, ne yaptığınızı ne yapacağınızı anlatın (tuvalete gitseniz bile)

  • ·         Çocuğun günde en fazla 1 saat televizyon izlemesine izin verilmelidir.

  • ·         3 yaşına kadar çocuklar paylaşmayı bilmez oyuncak odaklı ve paralel oyun oynarlar.

  • ·         Helikopter anneler çok da baskı yaparsa çocukları öğrenilmiş çaresizlik yaşar.

  • ·         Böyle yaparsan seni sevmem vb tümceler kullanmamalı ve koşulsuz sevdiğinizi göstermelisiniz.

  • ·         Çocuğunuzla çağrışım oyunları oynayabilirsiniz: Örn: Bir küçücük aslancık varmış … hadi sen tamamla gerisini

  • ·         Her anınızı komik yaşamaya çalışın. Çocuklar mizahı çok severler. Komik ve esprili anne olun, mizah yönünüzü güçlendirin.

  • ·         Her zaman sert anne sözü dinlenen anne değildir. Sakin ve mümkünse esprili anne olmakta fayda var.

  • ·         Görev biraz da babalara düşüyor. Anne ne kadar mutlu bir kadınsa o kadar iyi anne oluyor.

  • ·         Psikolojik miras diye bir gerçek var. Çocuklarınıza psikolojik miras bırakacağınızı unutmayın.

  • ·         Astım’ın alt sebeplerinden birisi annenin yaşadığı derin depresyonun çocuğa yasımasıymış, sütten bile geçebiliyormuş. Ve anne ile ten teması eksikliği de sebeplerden biriymiş. (Seminerin en ilginç bilgisiydi benim için)

  • ·         Babalar zaman zaman egosantrik olabildiğinde annenin çocuğa ilk ben varım duygusunu vermesi gerekiyor.

  • ·         “Bu gün okulda ne yaptın” cümlesi çocuk için baskı oluşturacağı için bu soruyu sormak yerine önce kendi gününüzü anlatıp iletişim kanalını açın. Paylaşıma ilk geçen siz olun. Pişti oynarmış gibi düşünün bir siz bir çocuğunuz…

  • ·         İstediğiniz davranışları geliştirmesi için önce siz harekete geçin. Kitap okumasını istiyorsanız, önce okuyun.

  • ·         Çocuklardan 1 yaşında 1 cümle, 2 yaşında 2 cümle, 3 yaşında 3 cümle beklemek yeterli.

  • ·         ***Özgür Bolat’ın Hürriyet Gazetesindeki son yazısını okuyun. (Hatta tüm yazılarını okuyunJ)

  • ·         Müziğin temeli olan piyano dikkat eksikliği olan çocuklara öneriliyormuş.

  • ·         Okul çağına kadar kafanızdaki çocuk için baskı yapmayın. Reeldeki çocuğa kanalize olun. Çocuğunuzun yeteneklerini keşfedin. İlgi alanlarını görün, imkan tanıyın.

  • ·         En iyi anne Rehberlik eden annedir.

  • ·         Kurallarınız sabit olsun anne baba olarak aynı dili konuşun. Tutarlı olun.

  • ·         Anne ve baba birlikte tüm kuralları belirleyin bu evinizin anayasası olsun. Buzdolabınıza asın. Kurallara riayet edin, taviz vermeyin.

  • ·         Çocuğunuzun sorularını bastırmayın. Kardeşler ya da arkadaşlar arasında hakem olmayın.

  • ·         Çocuk kendini oyunla keşfeder. Oynamasına fırsat verin. Oynuyorken bölmeyin.

  • ·         Adalet her zaman eşitlik değildir, iki çocuğunuza eşit davranmak zorunda değilsiniz. Küçüğe ayırdığınız vakit ile büyüğe ayırdığınız vakit elbette aynı olamaz. Bu durumu büyük çocuğunuza sevgiyle anlatın.

  • ·         “YAPMA” sözcüğünü bir kağıda yazın ve çöpe atın. Kesinlikle kullanmayın çocuğunuz bağırıyorsa “bağırdığın zaman söylediğin şeyi anlamıyorum, sakinleş öyle konuşalım” şeklinde yönlendirin. “Sus, yapma” dedikçe devam edecektir.

  • ·         Gerildikçe derin bir nefes alın.

  • ·         Beslenmenin çocuk gelişimine katkısının %15 i geçmediğini bilin. (Bu bilgi de benim için şaşırtıcıydı)

  • ·         İyi ve yeterli anne olmanın ilk kuralı SAKİN ANNE olmaktır.

  • Seminerde Aylinanne tarafından önerilen kitaplar:

  1. 1.       Ödül Yok Ceza Yok Bu Nasıl Disiplin / Marvin Marshal / SİSTEM YAYINCILIK

  1. 2.       Çocuklarımızla Cinsellik Hakkında Nasıl Konuşalım? & Bebeklikten Gençliğe Cinsellik /  Prof. Dr. Bengi Semerci / ALFA YAYINLARI

  1. 3.       Çocuğunuza Kulak Verin /Aletha J.Solter / DOĞAN KİTAP


  1. 4.       Mahallenin En Mutlu Yumurcağı / Dr. Harvey Karp / YAKAMOZ YAYINCILIK
  2.  

MAHALLENİN EN MUTLU YUMURCAĞI / BÖLÜM 1


12 Kasım 2014 Çarşamba


Sanırım tün annelerin en içten tek duasıdır çocuklarının en mutlu olması. Kim istemez ki mutlu bir yumurcağa sahip olmayı? Oyun oynayan, uyku ve yemeği sorun yapmayan, anneye bağımlı olmayan, dünyanın tüm farklı güzelliklerini birlikte keşfedeceğiniz, birlikte kahkahalarla güleceğiniz bir çocuğunuz olsun istemez misiniz? Ya da o her şeye sürekli mızmızlanan, ağlayan ve sizi çileden çıkaran o minik bebeğiniz sihirli bir değnekle tüm o diş gıcırdattığınız özelliklerini bir anda değiştiriverse tam tersi ile.

Durun durun sakin olun… Kimse ama kimse size gül bahçesi vaat edemez bu konuda. Tek gerçek değişken siz olmalısınız aslında çocuğunuzun olumluya yönelmesi yolunda. Biraz bazı şeyleri kabul ederek, biraz işin fizyolojisini öğrenerek ve sanırım biraz da kendimizi değiştirerek başlamak gerek bu yolculuğa. Tutumların davranışlara dönüştüğünü ve ilk 4 yıllık süreçteki tutum ve davranışların da kişiliğin temellerini oluşturduğunu varsaydığımızda elbette en büyük görev yine anneye düşüyor.
İşte bu sebeple de anneler okuyor, araştırıyor, tartışıyor ve her daim doğruyu arıyor. Tek bir doğru elbette ki yok çocuk eğitiminde. Pek çok doğru kişiden kişiye değişiyor ve her çocuk her doğruyu yutmuyor J İşte bu arayış serüveninde de bize seminerler, eğitimler, referans kişiler ve kitaplar rehberlik ediyor.

Bu referans kitaplardan bir tanesi olan “MAHALLENİN EN MUTLU YUMURCAĞI” adlı Dr.Harvey Karp kitabına başladım tam da yukarıda vurguladığım temenni ve duygularla.  Ve bu adı efsaneleşmiş kitabı okudukça bölüm bölüm, not aldığım altını çizdiğim satır başlarını bloğumda paylaşmaya karar verdim.

Mahallenin En Mutlu Yumurcağı’nı çok duymuş kitapçı raflarında görmüş ancak niyet etmeme rağmen fırsat bulup temin edememiştim bir türlü. Madonna’nın, Michelle Pfeiffer’in çocuklarını Dr.Karp teknikleriyle yetiştirdiklerini biliyordum. Kitabı katıldığım seminerde Aylin Anne’de refere edince mutlak alınacak listesine ilk sıradan giriş yaptı ve tarafımdan okunmakta.

Birinci bölümde çocukların gelişim sürecini ve 1-4 yaşın önemi vurgulanıyor.

Kitabın 1.bölümünden aklımda kalan, ajandama yansıyan ve altı çizilenler:
  • ·         1-4 yaş arası çocukların düşünce sistemi çok daha ilkel ve az esnektir.(Sanırım bu sebeple mecazları anlamamaları, düz mantık yürütmeleri ve zaman zaman bağlantı kuramamaları)
  • ·         1-4 yaş arası çocuklar daha büyükler gibi hareket etmiyor o halde neden onlarla daha büyük çocuklarla konuştuğumuz gibi konuşalım?
  • ·         Kızınca ya da üzgün olduğumuz zaman hepimiz daha huzursuz hareket ederiz; gelgelelim küçük çocuklar böyle zamanlarda adeta tarih öncesi insanlara dönüşüyor. İşte bu süreçte 1-4 yaş arası çocuklarla iletişim kurmak için bizim de mağara adamı gibi davranmamız gerekiyor.
  • ·         Mağara adamı derken; Tarih öncesi insanların dil yetenekleri çok sınırlıydı. En temel özellikleri dik başlı negatif, inatçı, sabırsız olmaları ve kolay konsantre olmamalarıydı. Bu tanımlar size tanıdık geliyor mu?
  • ·         Çocuğunuzu en iyi şekilde anlamak için geriye doğru dev bir adım atın.
  • ·         Sık sık yapılan yanlışların başında çocuklarla küçük yetişkinlermiş gibi konuşmak geliyor. Söylediklerimizin büyük bölümünü anladıkları için zaman zaman limitleri olduğunu unutuyoruz.
  • ·         1-4 yaş arası çocuklar küçük yetişkinler değildir. Bu yaş grubu çok özeldir; artık ne bebek sayılırlar, ne de henüz çocuk olmuşlardır. Bu nedenle beş altı yaş ve üzeri çocuklar için tasarlanan yöntemler onlar üzerinde hiçbir işe yaramaz. Tamamen kendilerine has bir yaklaşıma ihtiyaç duyarlar.
  • ·         12 Aylık bir çocuğun problem çözme ve dil yetenekleri, okul kampına giden yada ders çalışan bir çocuktan ziyade bir şempazeninkilere benzer. İki yaşındakiler ise mağara adamları ile aynı yeteneklere sahiptir. Üç yaşına gelen çocuklarda ise Milattan binlerce yıl önce yaşamış ilk köylülere benzetilebilir.
  • ·         Doğum anından itibaren çocuğunuz yetişkinliğe doğru çok dramatik bir yolculuğa başlar. Kendi başına hiçbir şey yapamaz bir durumdan Shakespeare şiirleri okuyabilen, resim yapan, ihtiyacı olanlara ilgi gösteren ve yardım eden bir seviyeye ulaşır,  ki bu başka hiçbir hayvanın başaramadığı bir şeydir. İşte bu hayvansal durumdan insanlığa geçiş 1-4 yaş arası dönemde meydana gelir.
  • ·         Tatlı, Şempaze-Çocuk (12-18 ay): Günümüzde beş milyon yıl öncesinin Kayıp Halkasına en yakın canlı olan şempazeler çeşitli işaretlerle 20 – 30 sözcük kapasiteli bir iletişim kurabiliyorlar. Bu 12-18 aylık çocukların iletişim kapasiteleriyle hemen hemen aynıdır.
  • ·         Akıllı Mağara Adamı (24-36 ay): Elleridaha fazla alet/oyuncak kullanmasını sağlayacak kadar esnek ve dairesel şekiller çizebiliyor (kontrol ve plan mekanizmasının işareti). Ayrıca daha uzun süre konsantre olabilmesi ve arkadaş edinme isteği, sırasını bekleme dolayısı ile sabırlı olma mecburiyetini de beraberinde getiriyor. Ayrıca bu yeni deneyimlerin altından kalkamadığında henüz medenileşmemiş küçük yaratığınız çözümü ittirmekte ya da ısırmakta bulabilir.
  • ·         Yeteneli Köylü (36-48 ay): 3. Yaş gününden sonra çocuğunuzun yetenekleri bir anda tavana vurur! Düşünceleri değerlendirme kapasitesi sık sık yaptığı karşılaştırmalarda kendini iyice gösterir.  Bu karşılaştırmalar “Ben bebek değilim, büyüğüm”ya da “Devekuşu,  zürafa kuştur” gibi dışavurumlarla ortaya çıkar. Dünyanın nasıl işlediğini anlamak için büyük çaba sarf eder. “ “Ben neden yapamıyorum” ya da “Kırmızıda durulur” gibi cümleleri sıklıkla duyabilirsiniz. Tarih öncesi bir köylü gibi üç yaşındaki çocuklar da anlamadıkları şeyleri “büyü”  ile açıklamaya ya da anlamlandırmaya çalışırlar. Ayrıca bu köylülerde olduğu gibi çocuğunuz da henüz düşünceleri yazıya aktarabilecek zihinsel kapasiteye ulaşamamıştır. Artık bir bebekten büyük olduğunu anlaması, aynı zamanda çevresindeki herkesten küçük ve incinebilir olduğunu anlamasına da neden olur.bu yaştaki çocukların büyük ve güçlü olmakla ilgili hikayeleri (ve hatta çizgi filmleri, karakterleri de ) kendilerinin büyük güçlü canavar olduğu oyunları bu kadar sevmesine şaşırmamak gerekir.
  • ·         Çocuğunuzun gelişimini bu evrimsel açıdan görmeye başladığınızda, günlük çekişmelerinizin ve sıkıntılarınızın altında yatan nedenleri görebileceksiniz. Artık huysuzlukları,  birden bire bağırmasını, isteklerinize hiçbir şekilde saygı göstermemesini – uygarlıktan uzak olması- sizi o kadar hayal kırıklığına uğratmamalı.
  • ·         Unutmayın siz çocuğunuzu tüm kitaplardan iyi tanıyorsunuz.
  • ·         Çocuğunuz bir şeyi istediğini nasıl gösterir_? Şempaze Çocuk (12 ay) istediği şeyi alır. Neandernal  (12-18 ay) istediği şeyi alır ve “Benim” der. Mağara adamı istediği şeyi hemen  almak ister ama sizi memnun etmek için önce “Ben istiyorum!” der. Köylü kibar olma kuralına uyar ve “Lütfen” der.
  • ·         Küçük Çocuğunuz  Fark ettiği şeyleri nasıl tarif eder_? Şempaze Çocuk (12 ay)büyük bir grubu tanımlamak için tek sözcük kullanır. Mesela tüm küçük hayvanlara köpek der. Neandernal  (12-18 ay özel sözcükleri bilir, Tavşan ya da Kedi der. Mağara adamı (24-36 ay) karşılaştırma yapabiliri, küçük tavşan büyük tavşan der ve genellikle büyük olanı eli ile gösterir. Köylü ise birkaç değişik objeyi karşılaştırarak daha büyük ya da daha uzun olanı seçebilir.
  • ·         Çocuğunuzu mahallenin en mutlu yumurcağı yapmanın yolu, öncelikle kendinizi, Taş devrinden geçen birine benzetmenizden ve 21. Yüzyıldan gelen bir elçisi gibi görmenizden geçiyor. (!!!) misafiriniz sizin adetlerinizi bilmiyor ve sizin dilinizi konuşmuyor ama daha uzun süre burada kalacak. Bir elçinin görevi daima iki taraf arasında uyum yaratarak tartışma ve anlaşmazlıkları önlemektir. En iyi diplomatların sırrı; saygı, nezaket, bol bol pazarlık ve fedakarlık yapmaktır. Elçiler her şeyi kontrol etmeye çalışmazlar, ama gerekli miktarda kontrolü ele almaktan da korkmazlar. Ayrıca gerektiğinde sert olmasını da bilirler. (Aslında çocuk yetiştirmenin sırrı bu paragrafta gizli sanırım). Elbette elçi olmak sizin işiniz, misafirinizin dertlerini ve dilini biliyorsanız işiniz kolaylaşacak. İşte bun ada Tarih Öncesi Ebeveynlik diyoruz.
  • ·         Sözcüklerimiz doğru tonlama ve vücut olmadan hiçbir işe yaramıyor.
  • ·         Bu yaşlardaki çocuklarda tekrar, kısalık ve netlik önemlidir.
  • ·         Diplomasi dili köklerini saygıdan alır. Diplomatlar gibi biz ebeveynler de sözcüklerimizi güç ve üstünlüğümüzü kanıtlamak için değil daima saygı ve empati hislerini iletmek için kullanmalıyız.




BEBEKLERE NİÇİN SU VERİLMESİN


BEBEKLERE NİÇİN SU VERİLMESİN
Yeni doğanlar başta olmak üzere bebeklere su verilmesi konusunda yeni nesil hekimler "asla" yaklaşımını benimsese de bazı ses getiren otoriteleri hala bebeklerin su gereksinimlerinin karşılanmasını önermektedir.
Sudelina'nın doğduğu özel hastanedeki çocuk doktoru ilk muayene sonrası su verilmememizi önermişti. Anne de ısrarla bir iki yudum su vermemiz gerektiğini söylüyordu. Hastanede çalışan ve öncesinden tanıdığım ve güvendiğim bir bebek hemşiresi de "Biz alenen size su verin diyemeyiz, çünkü hekiminizin dediğinin dışına çıkamayız ancak ben kızım doğduğunda verdim ve yine olsa yine verirdim." demişti. Sudelina anne sütü açısından talihsiz bir bebek olduğu ve mama ile beslendiği için ben kızıma ilk günden itibaren damla damla da olsa su verdim.
Konu ile ilgili Doktorumuz Sayın Oktay DİKMEN hocanın aşağıda paylaştığım yazısını okuduğumda da aslında doğru olanı yaptığımı gördüm. Zira şahsi düşüncem vücudunda bilurubin seviyesi artan ve onunla mücadele eden bebeklere az miktarlarda (1-2 damla) ve belirli aralıklarla su verilmesi normaldir.
BEBEKLERE NİÇİN SU VERİLMESİN / Prof. Dr.Oktay DİKMEN

Su hayattır.
Bebeklerin vücutlarının su içeriği vücut ağırlığının %75-80’i dir. Erişkinlerde bu oran %55-60 dır. Bebekler su kısıtlamasına duyarlıdır.
Su gereksinimi; gizli su kayıpları, kalori tüketimi ve idrar yoğunluğu, tuvalet, solunum sayısı, bulunduğu ortamın ısısı, terleme vs. ilişkilidir.
Bebekler ; vücut ağırlıklarının her birimi için erişkenlerden fazla su tüketmek zorundadır.
Sağlıklı bir bebekte günlük tüketilen su miktarı vücut ağırlığının %10-15 i erişkinlerde %2-4 dür.
Günlük su gereksinimi; 3-10 kg arası çocuklar için 100ml/kg dır.
Terle, solunumla, idrar ve kaka ile su kaybı tam olarak ölçülemez.
Bebeklere  bir yaşına kadar su vermeyin diyenlerin argümanları
-Anne sütünde zaten su var.
-Mide boş yere su ile doldurulmasın
-Bebeğin susuzluk duygusunu maskeleyip emmesi engellenmesin şeklindedir.
Anne sütünün 1 litrede 876 ml sinin su olduğu bir gerçek. Ancak;  hava sıcak, bebek hasta (ateşli), çok hareketli, ishal veya kabız ise ek besin alıyorsa mutlak su verilmelidir.
Bebeğin  kayıplarını yerine koymazsak  dehitratasyon sonucu kan elektrolit dengesi bozulur kalpte aritmi, kramplar, böbrek yetmezliği gelişebilir.
Kalorisi olmayan, tokluk duygusu yaratmayan suyun verilmesinin ne zararı olabilir. Susuzluk duygusunu maskelemesine gelince; bebek susadığı için değil acıktığı için emer.
Bebeklerin mideleri 1-3 saat içinde boşalır.Anne sütü bebek midesini 15-45 dakikada terk eder. Su da hiçbir yoğunluğu olmadığı için mideyi çok erken terk eder.
Su gereksinmesini anlatamayan bebeğe her emzirmeden sonra veya iki emzirme arası su verilmesinin bir sakıncası yoktur.
Annesinin sütündeki su bebeğe kendi bedensel ve çevresel koşullarında yeterli ise zaten suyu reddecektir.

En iyi ölçü bebeğin kendisi olmalıdır.


AYLİNANNE ile ÇOCUKLARDA DUYGUSAL-SOSYAL GELİŞİM VE OYUN SEMİNERİ NOTLARIM


6 Kasım 2014 Perşembe

AYLİNANNE ile ÇOCUKLARDA DUYGUSAL-SOSYAL GELİŞİM VE OYUN SEMİNERİ NOTLARIM

İnsan anne olunca illa ki bir noktada kendini yetersiz buluyor ve diğer annelerin de aynı şeyi yaşayıp yaşamadığını merak ediyor. Çocuğunun gelişiminden, sosyalleşmesine; psikolojisinden, fizyolojisine pek çok konuda pek çok şey bilse de kendisi ile aynı şeyleri aynı dönemde yaşayan diğer annelerle fikir alışverişinde bulunmak ve ortak noktada kesiştiklerini görmek istiyor. Hele ki benim gibi ilk kez anne olanlar kafasında pek çok ACABA ile dolaşıyor. Öncesi kocaman bir boşluk çünkü, sadece sonrası var. Deneyimin olmaması değil salt sorun her ne kadar çevresinde pek çok çocuğun büyümesine şahit olunmuş olsa hatta tüm ebeveynlik kitapları yalanıp yutulsa  da bizzat yaşanmış olmaması tetikliyor belki de bu duyguyu, ya da söz konusu çocuğun kendimizden bir parça oluşu. Bazen çaresizlik, bazen keşfetmenin heyecanını paylaşmak istiyoruz belki de diğer annelerle. Öğrenmek istiyoruz Acabalarımızın, kafamızda uçuşan çaresizliklerimizin, önümüzdeki bilinmez sürecin ne getireceğinin yanıtlarını. İşte tam da bu noktada son dönemde popülerliği katlanmış eğitim ve seminer programları çıkıyor karşımıza. İyi ki de çıkıyor. İyi ki de AYLİNANNE gibi GÜL ÇELİK gibi deneyimli ve donanımlı beyinler aydınlatıyor bizleri. İyi ki de JOU JOU OYUN VE AKTİVİTE MERKEZİ gibi MUZİPO gibi İZMİRANNELERİ gibi kurumlar düzenliyor bu etkinlikleri de biz kafasında tonlarca soru ile dolaşan anneler hem buluşup kaynaşma ve hem de aynı süreçleri yaşayanın salt kendimiz olmadığımızı gözlemleme şansına sahip oluyoruz. İyi ki bu seminerler var da teorisini kitaplarda okuduğumuz bilgilerin pratiklerini bilenler, uygulayanlar,yaşayanlar tarafından bilgilendiriliyoruz.

İşte 4Kasım2014 Salı akşamı Jou Jou Oyun&Aktivite Merkezinin ev sahipliğinde düzenlenen AYLİNANNE ile ÇOCUKLARDA DUYGUSAL-SOSYAL GELİŞİM VE OYUN semineri de o çok keyifli, bol kaynaşmalı ama en önemlisi de çok çok faydalı seminerlerden biriydi benim için. Öncesinde AylinAnnenin adını çok duymuş ve yazılarını okumuş olmama rağmen kendisi ile tanışma fırsatım olmamıştı. Gazete röportajları, köşe yazıları, instagram paylaşımları bile yeterliydi aslında bu seminere katılmaya karar vermek için, hem de Jou Jou'dan Bahar Hanım düzenliyorsa zaten niteliksiz olması mümkün değildi. Konuyu dahi okumadan geliyorum beni yazın listeye dedim ve hakikaten salona ilk giren kişi de bendim.

Aylinanne kimdir?
Aylinanneyi merak edenler zaten özgeçmişine elektronik ortamdan ulaşacaktır. Benim bakış açımdan Aylinanne cıvıl cıvıl, çok sevimli, sempatik ve donanımlı sıcacık bir anne. Yumuşacık konuşuyor, dinlerken yorulmuyorsunuz. Mümkün olduğunca herkese söz hakkı veriyor, grubu tanıyor ve hitap ettiği kitlenin özelliklerine göre semineri özelleştiriyor. Uzun yıllar özel eğitimde çalışmış, şimdilerde M.E.B.na bağlı bir okulda rehberlik öğretmenliği yapan, aynı zamanda blog, köşe yazısı, kitap projelerini yürüten dolu dolu bir eğitimci anne.

Dolu dolu ve interaktif geçen, Sponsor firmaların hediyeleri ve çekilişle süslenmiş AYLİNANNE ile ÇOCUKLARDA DUYGUSAL-SOSYAL GELİŞİM VE OYUN Seminerinde konuşulanlar ve ajandama değenler…

·         Öncelikle belirtmeliyim ki sınırlı katılımcının kabul edildiği seminer katılımcılarının hepsi çok hevesli ve eğitimli annelerdi. Doktor, fizyoterapist, öğretmen, tasarımcı, avukat gibi saygın meslek grubu mensubu ve hatta bir kısmı benim gibi çocuk doğurduktan sonra sadece anneliği seçmiş farklı meslek grubundan sorgulayan anneler vardı. İzmir’in dört bir yanından (Balçova, Bornova, Buca, Karşıyaka) Aylin anneyi dinlemek için toplanmıştık. Seminerden satırbaşları…
·          
·  

       Öncelikle ANNELİK ve KAYGI konusuna değindi Aylin Hanım. Hayatın hızla akıp geçtiği günümüzde teknoloji denen meret de alıp başını gitmişken yaşanan bu değişim ve hızın elbette ki annelik modellerine de yansıyacağını ve dolayısı ile bu hıza yetişememe ve teknolojiyi takip edememe korkusunun da hepimizde gerginlik yaratarak kaygı oluşturduğunu ve yetersizlik duygusunun anneleri esir aldığını vurguladı. Gerçekten hangimiz “Acaba çocuğum için yeterli bir anne miyim?” diye sorgulamıyor ki kendini. Aslında azıcık rahat olmayı başarabilsek biraz mükemmeliyetçi annelik rolünden sıyrılabilsek ve uzaktan bakabilsek kendimize her şey daha kolay olurdu belki de. Neticede amacımız yeni bir Einstein yetiştirmek değil ki, kendi adıma mutlu ve huzurlu bir çocuk olmasının yeterli olduğunu düşünüyorum. Ancak küreselleşen rekabet dünyasında IQ, EQ, SQ (Bilişsel Zeka, Duygusal Zeka, Sosyal Zeka)  kavramlarının öneminin de farkında olduğum için daha zeki, daha yaratıcı, daha donanımlı ve farklı olmasının getireceği avantajları da düşünmeden edemiyorum elbette. Çünkü artık kıran kırana bir rekabet var dış dünyada.

·         Diğer yandan annelik modellerini irdelerken kendi annelerimizi anımsattı bizlere Aylinanne. Hemen hemen pek çoğunun 1950’li yıllarda dünyaya gelen ve ikinci dünya savaşını yaşamış anneler tarafından yetiştirilen ebeveynlerimiz ile kendi kuşağımızı karşılaştırdık. “O yediğin önünde yemediğin ardında daha ne ararsın be çocuk” günlerimizi, fırlatılan terlikle mücadelemizi, sokakta oyun oynadığımız günlerimizi anımsadık. Yani kendi çocukluğumuzu yeniden yaşadık bir anlamda Aylinanne ile. Bir de dönüp kendi anneliğimize baktık. Bizler büyümüş topluma karışmış ve hayat mücadelemizi kazanmıştık. Eh öyle çok da problemli gibi de görünmüyorduk. Oysa bizim sosyal, psikolojik ihtiyaçlarımız havada asılı kalmıştı. Düşe kalka hayatı sokakta deneyimleyerek öğrenmiştik. Yani aslında çok da korkacak, telaşlanacak, kaygılanacak bir şey söz konusu değildi çocuğumuz adına ama biz anneler yetememe, yetişememe, çocuğumuzun psikolojisini bozma korkumuzu hep içimizde taşıyorduk.  Cünkü bizdeki çukurlar açık kalmıştı dolmamıştı ya bizler kendi evlatlarımızda bu çukurları doldurmak muhteşem ebeveynler olmak istiyorduk. Aynen böyle bu tümcelerin benzerleri ile anlattı sevgili Aylinanne. Durum düşününce ne kadar haklı olduğunu anlatmaya gerek yok. Azıcık oluruna bırakmakta ama ipleri de salmamakta fayda var sanırım.

·
         Psikolojik açıklara çukurlara değinmişken şimdiki doğan çocukların zaten pek çok travma ile doğduğunu anımsattı Aylin Hanım. Daha doğmadan anne karnında karşılaşıyor stres ile ve doğum kanalına bile girmeden sezeryanla açıyor gözlerini dünyaya bir kere diye. Anneler daha hamileyken kaygılı, teknoloji almış başını gitmiş ve aslında dünyaya gelirken ya da getirirken travma ile tanışıyor bebişler.

·         KAY-GI: Güven yoksa kaygı vardır. Anne-çocuk, Baba-çocuk, Karı-Koca, Müşteri-Satıcı her ilişkinin bir noktasında kaygı vardır. Suçlu yok KAYGI var. O nedenle güvenmeyi ve güven aşılamayı bilmek zorundayız.

·         Kaygıyı aşma konusunda TWITTER’dan #Terapidefteri’nin “HERŞEY OLABİLİRSİNİZ AMA ANNELİKTE SAKİN OLMALISINIZ” sözünü anımsattı Aylin Anne ve eğitimin önerilerin ilki #terapidefteri’ni takip etmek oldu.

·        
Çocukların gelişim alanları başlıca 4’e ayrılıyor. Motor gelişim, Duygusal Gelişim, Sosyal Gelişim, Zihinsel Gelişim. Zihinsel gelişimi PC, Tablet, IPad ile sağlıyoruz bir ölçüde, Sosyal Gelişime Oyun Grupları, Kreşler ile destek oluyoruz. Peki ya Motor gelişim? İşte tam da motor gelişim anlamında geri bir nesil bekliyor bizi. Masa başından, TV başından kalkmayan, kaslarını hareket ettirmeyen bir nesil var karşımızda. Bu bağlamda motor gelişimi destekleyici oyunlara teşvik edilmeli çocuk. (Not: İleride oyun önerilerinden bahsetti aylinanne ve ben de sırası ile anlatacağım ancak buraya çok uygun olduğunu düşündüğüm bir oyun öğretti bize. İpi bağlayın iki sandalyeye ve mandalları ipe geçirmesini isteyin çocuğunuzdan. Biz bu gün yapmaya çalıştık ve başlarda zorlanarak da olsa yapabildi Sudelina. Hem çok keyif aldık birlikte faaliyet yapmaktan bol bol kıkırdadık hem de ekonomik yeni bir oyun keşfetmiş olduk. Teşekkürler Aylinanne)

·   
      Çocuk çocuktan öğrenir… Yanındaki çocuk eş rol model oluşturacağı için onun hareketlerini hemen öğrenir ve modeller dedi mümkün olduğunca çocukların olduğu ortama girmemizi hatta özellikle farklı yaş grupları ile bir araya getirip mümkünse akraba ziyaretleri yapmamızı önerdi.

·         Sosyalleşmenin şartı AİDİYET DUYGUSU imiş. Öncelikle aidiyet duymasını sağlamak gerekiyormuş. Bu nedenle ilk sözcükler işaret zamirleri oluyormuş.

·         12-24 ay Paralel oyun evresi ve çocuklar yan yana farklı oyuncaklarla oynar.

·         Çocuk oyun oynarken, bir oyuncağa daldığında rahat bırakın dedi Aylinanne, “Hadi yavrum sosyalleşelim” dememek çocuğu bölmemek gerekiyormuş.

·         3 Yaş hayali arkadaş dönemiymiş ve bu çok normalmiş.

·         Çocukla oynarken onu yönetmemek yönlendirmek gerekiyormuş. Aylin Hanım bu noktada eline iki tane oyuncak bebek alarak uygulamalı olarak anlattı. “Bu bebek ne desin, bu ona ne desin” gibi çocuğun hayal dünyasını harekete geçirmemizi ve onun oyuna şekil vermesine izin vermemiz gerektiğini vurguladı.

·         “Çocuk kendi kendi kendine oyuna dalmışsa bölmeyin o bir şeyleri tamir ediyordur” kendi başına asla oynamak istemiyor anne baba ile birlikte oynamak istiyor oyuna davet ediyorsa; akşam yemeği öncesi ya da sonrası bir oyun saati belirleyerek çocuğun odasında birlikte oynayarak alıştıra alıştıra odasının güvenli bir alan olduğunu kabul ettirmemiz gerekiyormuş. Çocuk odasının ortak kullanıma dahil bir alan olup orada tıpkı salon, mutfak gibi vakit geçirilebilecek bir yer olduğunu anlamalıymış. Böylece kaygı ortadan kalkar ve çocuk oynamaya başlarmış.

·         Çocuğa alt mesaj olarak “annem babam için özel bu toplum için sıradan biriyim” bilgisinin verilmesi gerekiyor. Onunda bu toplum için herkes gibi çeşitli görevleri olduğu bilinci yerleştirilmeli. Yere göğe sığdırılamayan çocuklar ileride tatminsiz olup, narsistik eğilimleri olabiliyormuş. 

·         Annelerin en büyük kaygısı: “Bana bağımlı bir çocuk olmasın, sosyal çocuk olsun, zeki olsun, başarılı olsun, doğayı sevsin vb” kaygısına değinen Aylinanne bu kadar beklenti içine girmenin sağlıklı olmadığını sıradan insanlar olduğumuzu kabullenmemiz gerektiğini vurguladı. Diğer yandan “annem babam için özel bu toplum için sıradan biriyim” mesajını unutmamız gerektiğini belirtti.

·         “Tutarlı olun, bir gün prensim/prensesim deyin ardından git çabuk odana diye bağırmayın.”

·         “Çocuğa sıraya girmeyi, teşekkür etmeyi, kibar olmayı öğretin” toplum içinde sıradan bir birey olarak yapması gerekenleri öğrensin.

·         Çocuğumuza birisi vurduğunda tepki olarak “sen de ona vur” demeyeceğiz, öyle bir durumda “bana zarar veremezsin” demesini ve  hemen oradan uzaklaşmasını öğreteceğiz.

·     
    İlk 18 güvenli bağlanma dönemidir ve ne yaparsanız yapın yanınızdan ayrılmayacaktır. Anne karnında geçen sürenin iki katı olan sürede çocuk dünyaya adapte olmaya çalışır ve peşinizden ayrılmaz, ayrılmak istemez ve ağlar. NESNE TAKİBİ adını verilen bu durumda çocuk sizi göremeyince paniğe kapılır ve  ağlamaya başlar. İkinci 18 aylık süreç güvenli ayrılma dönemidir. Bu dönemde evden ya da yanından ayrılırken asla ama asla habersiz gidilmemeli çocuktan kaçılmamalıdır. Ağlasa bile gideceğinizi geri döneceğinizi anlatmanız gerekir. Çocuğa açıklama yapılmalıdır. Akabinde gelen süreçte çocuk kendinin ayrı bir birey olduğunu öğrenir ve işte o anda HOŞGELDİN 2 YAŞ SENDROMU.

·         İki yaş sendromu durumunda çocuk yönetilmeye çalışılmamalı sadece yönlendirilmelidir. Aylin Hanımın birebir örneğiyle: Çocuk bir nesneyi çekiyor ve düşürmek üzere ise, “onu bence çekme” “Çekersen düşebilir” “Düşerse bir yerin acıyabilir ve üzülüp ağlayabilirsin” gibi yönlendirmeler kullanılmalı.

·         2 yaş çocuğundan paylaşmasını beklemek anlamsızdır. Hadi paylaş deseniz de yapmayacaktır.

·         Seminerin bu noktasında Aylinanne Dr.Harvey KARP’tan MAHALLENİN EN MUTLU YUMURCAĞI  kitabını okumamızı önerdi.Ve tabi ki tarafımdan temin edildi.


·         2Yaş çocuğu öfkelendiğinde (hatta her yaş) “Sakinleşmeni bekliyorum, Sakinleş öyle konuşalım” demek ve 10 a kadar sesli olarak saymak sağlıklı bir öfke kontrolü sağlamak adına önemli. Bu anlarda ayakta durmak ve çocuk ile göz kontağı kurmamak da önemli..

·         KRİZ ANI: 2 Yaş çocuğunun çıldırması çok normaldir. Ne kadar tepkisiz kalırsanız davranış o kadar azalır. Bu da DAVRANIŞTA ÇÖZÜLMEDİR. Kollarınızı bağlayın, sakinleşmesini önerin, siz de sakin olun, göz teması kurmayın ve 10 a kadar (gerekirse 40 a kadar sayın)

·         Kriz sosyal alanlarda ya da ortamlarda gerçekleşse de çocuğu rencide etmeyin. Öncesinde uyararak davranış ortaya çıkmadan uyarın. Örneğin arkadaşlarının yanına giderken vurmak yok, canı acıyıp ağlayabilir üzülebilir şeklinde belirtin. PROAKTİF olun.

·         Çocuk hakkında her kiminle konuşuyor olursanız olun (babası bile olsa) çocuk yanınızdayken Olumsuzu anlatmayın. Çocuğunuzun her zaman Olumlu dedikodusunu yapın.

·         YAPMA- ETME- AMAN- DUR …vb yerine olumluyu konuşun.

·         Evde DAĞITAN TOPLAR kuralı koyun. (Bizim evde azıcık da olsa geçerli o dağıtıyor birlikte topluyoruz)

·       
  0-24 ay çocuklarına çok fazla oyuncak almak anlamsız çünkü dünyayı keşfedecek ve belki de kavanoz kapağı, pet şişe vb ile oynayacak. Çünkü anne baba da oyuncaklarla ilgilenmiyor, gerçek dünyaya ilgi duyuyor.

·         12-24 ay çocuğunda max oyun süresi 10 dakikadır. Aylinanne’nin önerdiği alternatif oyunlar:
*Sepete top atma
*Pet şişelerle bowling oynama
*Oyun Hamurları
*Kule yapılan oyuncaklar
*Parmak Boyası
*3 – 4 parçalı puzzlelar
*Kum
*Su
*Evin seramik zeminize 1 den 10 a kadar numaralanmış kağıtları yapıştırarak atlama
*Saklanbaç (nesne takibi için)
*Populer bir şarkı belirlenerek dans etmek, dans figürleri öğretmek
*Bol bol kitap okumak, sadece ona kitap okumakla kalmayıp onun yanında kendi kitabınızı okumak.

·        
Her akşam sana kitap okuyacağım diye kural belirleyin. İlk günler dinlemiyor gibi görünse de dinliyor olacaktır. Israrla devam edin. Rol model olun.

·         Bir dediği iki edilmemiş çocuk sendromu yaşamaması için her dediğini yapmayın, her istediğin, almayın.

·         Çocuğa görünmeden git! Haydi bakmıyor kaç! Diyenleri dinlemeyin. Yanından ayrılmadan önce açıklama yapın. Aksi taktirde ileride dikkat eksikliği sorunu yaşayabilir. Çünkü her faaliyetinde “annem nerede?” diye düşünüyor olacak ve odaklanamayacak.

·         Tuvalette ve banyoda iken mutlaka kapıyı kilitleyin. Ağlıyor diye kuralınızı delmeyin. Ağlamasın derken çocuğun yaşadığı sıkıntıyı anlatabilmesini engelliyoruz.

·         3 Yaş çocuğu (24-36 ay) birey olduğunun farkındadır. Paralel oyun oynar. Paylaşıma açık ve işbirlikçidir. Güvenli ayrılık dönemi gelmiştir. Sorumluluk ve sınırlar tatlı dille anlatılabilir, anlayacaktır. Evcilik ve meslek oyunlarına ilgi duyar. (Doktorculuk, aşçılık …vb). Oyunda yönlendirmeye başlar. Ego tatmini ve özgüven dönemidir. Israr eder ve korkuların başladığı dönemdir. Bu dönemde odasında uyuma zamanı gelmiştir. Uykuya geçerken artık yanında uzanmak yerine yanına oturularak ya da eli tutularak uyutulabilir.

·         Hiçbir zaman çocuğunuzun kendini ağlayarak ifade etmesine izin vermeyin. Sigortanız SAKİNLİK olmalı. Kendinizi duyarak konuşmaya dikkat edin, kriz anlarında özellikle sakin olun.

·         Unutmayın ki çocuklar yaşanan olayları değil yaşadıkları duyguları anımsar.

·         Ceza işe yarıyor olsa idi CEZAEVLERİ hala dolup taşıyor olmazdı. Unutulmamalı.

·         Her çocuğun mutlaka bir müzik aleti olmalı. Örneğin ksilofon, tumba ..vb

·         3 Yaş çocuğu için, 2 sandalye arasına gerilen ipe mandal geçirme, Abaküsle oynama, İri boncuklarla takı tasarlama, Vileda ile yerleri silme, Kirli çamaşırları çamaşır makinasına atmasını sağlama gibi faaliyetler motor becerileri geliştirecektir. +5 yaş çocuklar için DART tavsiye edilebilir.

·         Son Söz: DÜMEN SİZDE OLSUN…


İşte sözcüklere dökebildiğim, dimağımda kalan, ajandamda yazan seminer notları bunlardı. Açık yüreklilikle söyleyebilirim ki ben çok keyif aldım çok faydalandım. Teşekkürler Aylinanne.
Pınar SEVİM
                                                                                                              06.11.2014 / Karşıyaka






© Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı
Maira Gall
Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı - ©

Blog Tasarımı

Bu sitede yayınlanan yazılar ve resimlerin izinsiz kullanılması
5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına aykırıdır.