Mutlu Çocuklar Yetiştirmek İçin, Anne ve Babalara Yol Haritası


20 Şubat 2017 Pazartesi

Eyvah!
Annem Bir Psikolog

Sinem Demirel BALCI

Mutlu Çocuklar Yetiştirmek İçin,
Anne ve Babalara Yol Haritası


Uzman Psikolog Sinem Demirel Balcı benim hayatıma dokunduğu andan itibaren birlikte mucizelere, başarılara, güzelliklere yürüdüğüm yazarım, psikoloğum, arkadaşım, dostum.

Harika bir kitap yazdı.
Çok kez paylaştım ama defalarca daha paylaşabilirim.
Çünkü her kitap bu kadar özeni bu kadar değeri hak etmiyor. Oysa Sinem Demirel Balcı'nın kitambını okuduğunuzda neden bu kadar süslü cümlelerle anlatmaya çalıştığımı anlayacaksınız.
Eyvah! Annem Bir Psikolog  anlatılmaz okunur!

Sizlerle kitap içeriğinden lohusalık ile ilgili kısa bir bölüm paylaşmak istiyorum ki kitabın yazı dilini ve uslubun kalite ve içtenliğini anlayabilesiniz.

Ve karşınızda en sevimsiz süre. Lohusalık!

Lohusalık
Bebekle ilgili tecrübeli olmayan, bizim gibi çekirdek ailelerde büyümüş, doğum nedir, lohusa nedir görmemiş, ucundan kıyısından geçmemiş annelerin, doğum sonrasına dair hayalleri çok farklıdır. Tüllerle süslenmiş bir yatak, beyaz lohusa geceliği, kırmızı taç, beşiğinde usulca uyuyan bir bebek, sessiz, derli toplu huzurlu bir ev, herkes başınızda pervane olmuş, arada bir tüylü terliklerinizi
giyip dolanıyorsunuz, yataktan hiç çıkmadan dinleniyorsunuz. Bu tozpembe hayallerini dağıtmak istemem ama doğumdan sonra ki sert bölüm, büyük imtihan ve asıl macera şimdi başlıyor.

Öncelikle büyük bir ameliyat geçirdin, hem de tüm hareketlerimizde etkilenen karın bölgesinden, bu
demek oluyor ki basit bir yataktan doğrulma hareketi yapman bile on üzerinden dokuz bir ağrıyı göze alman demek, sen bir de bebeği kucağında tutup emzirmeye çalışacaksın(!)
Normal doğum da olsa sezaryen de, kanamaların olacak, hem de çok ve bunun için yetişkin pedi ve
hasta bezi kullanman, yedekte giyinip çıkarması kolay olan birkaç gecelik bulundurman yatağın selameti açısından daha iyi olur.

İlk başta seni ve bebeği görmeye gelen giden seni mutlu etse de, gece sadece annene ya da güvendiğin bir büyüğüne ihtiyaç duyacaksın. Sen daha kendinle uğraşırken, ağrıların varken, ameliyattan çıktın kendini kirli hissederken, bir an evvel banyo yapmak isterken, kimseyi
görecek gözün olmuyor.

“Emzirmeyi herkesin içinde yapma! Bak işte sütün gelmedi, vah vah bebek aç kaldı, al kucağına hadi
bir daha dene” deyip kaygı düzeyini yükselten insanlar olduğu müddetçe zaten sütün geleceği varsa da gelemez. Herkes sana bakarken yaptı mı yapacak mı diye beklerken tuvaletini yapabilir misin? Sütün gelmesi de işte böyle parasempatik sinir sisteminin işi. Yani sen rahatlamışken, kendiliğinden olabilecek bir durum. Onun için yatıp dinlen, bebeğine bak hareketlerini izle konuş onunla, sarıl, öp, kokla, gül, neşelen aylarca beklediğin andasın; ruh halin ne kadar pozitifse, bebeğin kendini o
kadar güvende ve iyi hissedecek, sütün de kendiliğinden gelecektir.

Emme refleksiyle doğdu zaten, sen emzirmeyi, o emmeyi öğrenecek, yavaş yavaş birbirinize uyum sağlayacaksınız.

En uygun pozisyonu deneyecek, yavaş yavaş bulacaksınız, çene kasları henüz gelişmedi, iki emecek
bir uyuyacak. Burada ki asıl zorluk meme ucunda oluşan çatlaklar. Olmadıysa, yaşamadıysan şanslısın, tahtalara vur, emzirmenin tadını çıkar. Ancak bu acıyı sanırım ki çeken bilir. Öyle bir sızlama ve acı ki utanmasan zırıl zırıl ağlarsın. Eşime bacağımı acıtana kadar sıkmasını söylüyordum.
Diğer acıyı bastırsın da emzirmeye başlayabileyim diye. Bir iki dakika sonra ilk acısı geçince biraz
hafifliyor ya da beyin artık yapacak bir şey yok bu acı seviyesine alışacaksın diyor. Bir sonra ki emzirmede yeniden o acı, alıyorsun eline bebeğini, yaklaştırıp kendini hazırlıyorsun, kendini dağlarcasına veriyorsun memeyi, yine o büyük acı, çığlık atmak istiyorsun. Forumlarda araştırıyorsun, her türlü tıbbi ve alternatif yöntemi deniyorsun, kremler, jeller ayva çekirdeği özü… Ne iyi gelirse onu kullan derim, dene ama pes etme, geçecek bu da birkaç hafta sonra, artık o emmeyi sen emzirmeyi biliyor ve bundan keyif alıyor olacaksın.

Zaten hiç hayalindeki gibi bir lohusalık olmadı, bebeğin geldiğinde yapacakların, kurduğun hayaller, gaz sancıları ile epidural kaynaklı baş ağrıları ile, kanamalarla, meme çatlaklarıyla, her kafadan çıkan seslerle uçtu gitti.

Bu dönem; ruh sağlığı açısından da en kritik dönemdir. Alice harikalar diyarına bir seyahate çıkmışsın da hiç dönemeyecekmişsin gibi. Algılardaki duygulardaki aşırılıklar, bozulmalar, olmadık şeye ağlamalar, yetersizlik duyguları, her şeyin gözünde büyümesi, her an bir şey olacakmış korkuların, gece uyanıp nefesini kontrol etme, bir de uykusuzluk eklenince akıl sağlığı diye bir şey
kalmıyor. Bir nevi delilik hali, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak düşüncesi, bakıma muhtaç küçücük bir varlık, bu bebek benim mi diye bir yabancılaşma hissi. Kısa süreli bir depresyona bile giriyorsun. Bedenin eski haline bir anda dönmüyor. Hala 6-7 aylık bir hamile görünümündesin.

Bedenin öyle sihirli değnek değmiş gibi bir anda toparlanmıyor. Beyninde değişen yeni duruma adapte olmayı sağlayan hormonların düzene girmesi de öyle.

Tüm bunları gözünü korkutmak için değil, belki de sayamadığım kendine özgü birçok duruma da hazırlıklı olmamız için söylüyorum. Bilirsek neyle mücadele etmemiz gerektiğini çok daha etkili bir şekilde baş edebiliriz.

Hiç yorum yok

Yorum Gönder

© Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı
Maira Gall
Okuyan Anne - Yeni Nesil Annenin Kitaplığı - ©

Blog Tasarımı

Bu sitede yayınlanan yazılar ve resimlerin izinsiz kullanılması
5846 sayılı fikir ve sanat eserleri yasasına aykırıdır.