Sürdürülebilir Eğitimde Nörobilim ve İnsan Potansiyelinin Keşfi
Antalya’da Ümit Kalko tarafından organize edilen Kasım 2024 Sürdürülebilir Eğitim Sempozyumu’nda bulunmak, eğitimde sürdürülebilirlik ve insan beyninin kapasitesini anlamak adına harika bir fırsattı.
Sempozyumda bir birinden nitelikli, uzman konuşmacılar ve 2000’e yakın katılımcı ile muhteşem bir atmosfer vardı. Sinan Canan’ın oturumundan aldığım notları sizler için derledim. Değerli Sinan hocam, insan potansiyelinin nasıl ortaya çıkarılabileceği ve eğitimdeki alışkanlıklarımızın neden değişmesi gerektiği üzerine ufuk açıcı bilgiler sundu. Oturumda konuşulanlar, eğitim sistemimizdeki mevcut yanlış inanışlara ışık tutarken, nörobilimsel bir bakış açısının eğitimde nasıl dönüşüm yaratabileceğini gözler önüne serdi.
İşte bu oturumdan akılda kalan en çarpıcı noktalar:
Öncelikle, Sinan Canan’ın zürafalar ve kavak ağaçları örneği dikkat çekiciydi. Zürafaların ve doğadaki diğer canlıların sürdürülebilirlik kaygısı taşımadığı bir dünyada, insanın kendine özgü zihinsel gelişimi onu farklı kılıyor. Tıpkı kanserin vücudu yok etmesi gibi insan da doğayı ve atmosferi yok ediyor. Haliyle sürdürülebilirlik kavramına ihtiyaç doğuyor.
Konu eğitimde sürdürülebilirlik ve verimliliğe gelince;
Eğitimde verimlilik deyince neden sadece “matematikten yüksek not almak” gibi sınırlı bir başarı ölçütüne odaklandığımızı sorgularken, insan beyninin sahip olduğu potansiyeli keşfetme arzusunun bu dar kalıpların ötesine geçmesi gerektiğini vurguladı. Eğitim, hayatla ilgilidir; yalnızca sayılar veya formüllerle değildir algısını yineledi.
Canan’ın beyin üzerine yaptığı açıklamalar da oldukça etkileyiciydi. İnsan bedeni, dünya üzerindeki en büyük beyne sahip. Vücut ağırlığımızın sadece yüzde ikisini oluşturan beyin, enerji tüketiminin yüzde yirmi beşini harcıyor. Bu devasa enerji tüketimi, beynin insan hayatındaki yerini ve önemini gözler önüne seriyor. Özellikle 2005-2010 yılları arasında geliştirilen beyin görüntüleme teknikleri, insan beyninin sosyal bir tür olarak hayatta kalmasını sağlayan "birlikte hareket etme" yeteneğini açığa çıkardı. Bu yetenek, insan türünün dünyadaki yerini belirleyen en önemli faktörlerden biri olarak öne çıkıyor.
Gebe anneler için söylenen klasik tavsiyelere de değinen Sinan Canan, hamilelik döneminde Mozart dinlemenin bebeğe üstün zekâ sağlayacağına dair popüler inançları eleştirerek, annelerin sevdiği müzikleri dinlemesinin ve duygusal olarak sağlıklı bir ortamda bulunmasının çok daha önemli olduğuna dikkat çekti. Eğitimin sürdürülebilir olabilmesi için sadece öğrenilen bilgiler değil, bu bilgilerin bireylerin sosyal ve duygusal ihtiyaçlarıyla nasıl örtüştüğü önemlidir.
İnsan beyninin en dikkat çekici özelliklerinden biri, değişime ve dönüşüme olan yatkınlığı, yani plastisite (nöroplastisite) özelliğidir. Sinan Canan’ın belirttiği gibi, beyindeki en küçük bir değişim bile insanın genel fonksiyonlarında büyük etkiler yaratabiliyor. İnsan beyni, yeni öğrenilen bilgileri çevresiyle anlamlandırmak istiyor. Bu bağlamda, yabancı dil öğrenme konusunda yaşanan zorluklar ve bunun bir aşka dönüşmesiyle nasıl kolayca çözüme ulaştığı örneği etkileyiciydi. Beyin, anlamlandırdığı ve duygusal olarak bağ kurduğu bilgiyi öğrenmeye daha açık. (Limbik sistem devreye giriyor)
Oturumda tartışılan en önemli kavramlardan biri de "oyun"du. Sinan Canan, bir çocuğun en önemli ihtiyacının oyun oynamak olduğunu vurguladı. İngilizcede "game" ve "play" olarak iki farklı terimle ayrılan oyun kavramı, öğrenmenin en doğal ve verimli yöntemidir. Oyun yoluyla çocuk, dünyayı anlamlandırır, kendini ifade eder ve yaratıcı düşünme yeteneğini geliştirir. Ancak, eğitim sistemlerimizde bu doğal öğrenme yönteminin sık sık göz ardı edildiği, çocukların oyun hakkının ellerinden alındığı bir gerçek. Sinan Canan’ın belirttiği gibi, insan beyni deneyimlediği ve anlamlandırdığı bir dünyayı daha iyi öğrenir. Bunun da en verimli yolu oyundur.
Bir diğer önemli konu, duygusal ihtiyaçların eğitimdeki rolüydü. Sinan Canan, çocukların yetişkinler tarafından yüklenen değersizlik duygusu, kıyaslanma gibi olumsuz duyguların bireyin gelişimine nasıl zarar verdiğini örneklerle açıkladı. Beynin işlevsel plastisite özelliği sayesinde, tekrarlarla şekillenen inançlar, çocukların hayatında kalıcı izler bırakıyor. Çocuğun kendi yeteneklerini keşfetme sürecinde desteklenmesi, sevgiyle büyütülmesi ve özgüven kazanması, eğitimde sürdürülebilirliğin temel taşlarından biridir. Ergenlik döneminde bir bireyin kendini tanıma sürecine destek olmak, onun potansiyelini açığa çıkarma yolunda en önemli adımlardan biridir.
Oturumda dikkat çeken bir diğer konu, travma ve baş etme becerileriydi. Canan, travmanın baş edilemeyen yaralardan oluştuğunu ve rahatsızlıkların konfor alanının dışına çıkma fırsatı sunduğunu belirtti. Özellikle, modern dünyada bireylerin sürekli gelişmesi, dijital dünya ile bağlanarak geniş bir bilgiye ulaşması, beynin sürekli yeni deneyimler yaşamasını sağlıyor. Eğitimde bu perspektifi kazandırmak, bireyleri geleceğe hazırlamak anlamına geliyor.
Son olarak, eğitimde öğretmenlerin ve eğitmenlerin rolü üzerine yapılan vurgu önemliydi. Sinan Canan, mesleğini aşkla yapmayan öğretmenlerin sistemden uzaklaştırılması ve eğitimde lider olabilecek öğretmenlerle çalışılması gerektiğini söyledi. Öğretmenler, öğrenciler için yalnızca bilgi kaynağı değil, aynı zamanda birer rol model ve liderdir. Eğitimin kalitesini artırmak için bu ruhla görev yapacak kişilerin desteklenmesi gerektiğini ifade etti.
Sonuç Olarak...
Sinan Canan’ın oturumundan aldığım notlar, sürdürülebilir bir eğitim sisteminin yalnızca bilgiye değil, aynı zamanda bireyin duygusal, sosyal ve zihinsel ihtiyaçlarına cevap vermesi gerektiğini gösterdi. İnsan beyni, nörobilimsel perspektiften bakıldığında inanılmaz bir potansiyele sahip. Bu potansiyelin açığa çıkarılabilmesi için bireylerin kendini keşfetme sürecine saygı duyan, oyunla öğrenmeyi teşvik eden ve öğretmenleri lider olarak konumlandıran bir eğitim sistemi gereklidir. Eğitimin sürdürülebilir olması, bireylerin değişen dünyaya ayak uydurabilmesi ve geleceğe dair hayaller kurabilmesiyle mümkündür.
Unutulmamalıdır ki, insanın en büyük erdemi, olmayan bir dünyayı hayal edebilme kapasitesidir. Eğitim, bu hayalin temelini atmalı, bireylere geleceği inşa etme özgüveni kazandırmalıdır.
Pınar Yeşiltay Sevim
Beyin Antrenörü
Hiç yorum yok
Yorum Gönder